Fatime Kartı yazdı: Aksa’da ya da Asr-ı saadette anne olmak...

Sevgiyi kimden öğrenmek gerek?.. Nasıl, ne kadar sevmeli, neleri feda etmeli sevdiğinin uğruna? Malını, canını... Ya canının yongasını?

Evladı için canını feda edenlere rastlamak nadir değildir. Fıtridir zira canından can olanı sevmek. Bu yüzdendir ki canının yongasını feda etmek daha zordur canını feda etmekten çoğu zaman. Anne olarak evladını feda etmeyi hafsalamızın alması zordur. Canının canını feda etmek... Ne ve neler için feda edilir canın canı. Sevginin kaynağına inenler bunu anlayabilir ancak. Sonsuza feda edilenlerin diri, gerisinin ölü olduğunu bilenler.

İşte bu hakikati yaşayan anneler neler neler öğretiyor, neleri hatırlatıyor ölü zihinlere. Evladını şehit vermiş filistinli annelerin evlatlarının cenazelerine sarılırken birbirlerini teselli değil tebrik edişleri, sözleri ve metanetli duruşları, canımdan bir parça cennete gitti deyişleri, hamd edişleri... Her gün yer yüzü sakinlerini kendine getiren bu görüntüleri izlerken yıllar önce hayatını hayranlıkla okuyupta acaba bu zamanda böyle bir iman mümkün müdür diye hayretler içinde bırakan yedi şehit annesi olarak ünlenmiş Sümeyra annemizin kahramanlıkla dolu hikayesine götürdü paslanmış muhayyilemi.

Evet!. İslam tarihindeki kahramanlık hikayelerini okuduğumuzda, benzerlerini yaşamak bize çok uzak gelir, zamanımızda böyle bir duruşa tanık olamayacağımızı düşünürdük. Yaşadığımız günlerde bu hikayelerin benzerlerine şahit oldukça beynimize balyoz yemişcesine sarsılıyor, bir yandan acı çekerken bir yandan kendimize geliyoruz hamdolsun.

Neccaroğullarından Afra binti Ubeyd, namı diğer Sümeyra (r.anha). Hz. Peygamber henüz hicret etmeden önce islamı seçmişti. Yüce Rasul’ün (a.s) Medine’yi münevver etmesiyle beraber mescid-i Nebevi’de müslüman toplum şekillenmeye başlıyor, günde beş vakit namazla eğitiliyorlardı. Gelen ayetlerle Rasul’ün (a.s) mübarek ağzında muhatap oldukça yeniden doğuyorlardı. Suffa’da ilimle meşgul oluyor, günde beş vakit kadın erkek çocuk genç ihtiyar çağrıya uyarak dini, hayatın içerisinde öğreniyordı. O’nunla beraber olmak, yüzüne daha fazla bakmak, sözlerine her an muhatap olma aşkı o kadar galebe çalıyordu ki, çalışmak zorunda olan sahabeler bir arkadaşı ile anlaşıyor, bir gün biri diğer gün öbürü peygamberden ayrılmıyor, mesailerini yarıya düşürmek pahasına O’ndan dinlediklerini birbirlerine aktarıyorlardı.

Gelgelelim ki Sümeyra annemize bu da yetmiyor, en sevgilinin Mekke günlerini öğrenme iştiyakıyla muhacir hanımlardan kopmuyor, onlarla dostluk kuruyor hatta günlük işlerini yapıyor ki Mekke’deki peygamberi daha fazla dinlesin, onu daha fazla tanısın. Bir yandan bizzat onu görüp meclisinde bulunmak, arkasında namaz kılmak diğer yandan tanık olmadığı hayatını öğrenmek imanını o kadar büyütmüştü ki artık hiçbir sevgi onun yerini tutmuyor, bu sevgi kalbini dirilttikçe diriltiyor, onu kalbinin en derin yenine nakşediyordu. Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha önceliklidir...” (Ahzab/6) “Sizden biriniz beni annesinden, babasından, çoğunuzdan ve bütün insanlardan daha fazla sevmedikçe gerçekten iman etmiş olamaz” (Buhari, Kitab’ul İman)

Onun bu peygamber sevdasıdırki havsalamızın almakta zorlandığı şekilde gözü arkada kalmadan evlatlarını bu uğurda şehit verebilmişti. ilk olarak Bedir’de canından canını, ardından Uhud’da iki tanesini daha ve sonraki evliliğinden olan dört oğlunuda çeşitli cephelerde. Sanki şehit doğurmaktı bu anaların işi.

Yakınlarını savaşa göndermiş olan kadınlar beş kilometrelik tozlu yolu koşarak alıyorlar. Uhud’dan Müslümanların yenildiklerine dair acı haber gelmiştir. Daha acı olanı ise peygamberin öldürülmüş olabileceği endişesidir. Sümeyra’da bu telaşlı kadınlardan biri. Savaşa gönderdiği iki fidanı ve babasını kaybetmiş olabileceği endişesinden ziyade Rasulullah’a zarar gelmiş olabileceği korkusunu taşıyarak koşuyor meydana. Onun aklında sadece Allah’ın Peygamber’inin olduğunu şu rivayet anlatmaya yetiyor. Uhud’a vardığında her gördüğüne Rasulullah’ı soruyordu. Bu soruya muhatap olanlar ona, savaşa gönderdiği tüm erkekleri kaybettiği haberini nasıl vereceklerinin tasası içerisindeydiler. Nihayet baba­sının ve oğullarının şehadet haberini verip baş sağlığı ve sabır tavsiyesinde bulunduklarında bile Sümeyrâ (r.anha) ısrarla siz Re­sû­lul­lah’tan haber verin, O nasıldır, sağ mıdır emniyette midir cevabı ile karşılandılar. Dahası, “Allah’a hamd olsun o iyidir!” dediklerinde sevgililer sevgilisini görmeden teskin olamıyor, ısrarala onu dünya gözüyle görmek istiyor­du. Onun ancak Rasul’u (a.s) görerek teskin olacağını anladıklarında kalplerin tabibinin bulunduğu yere götürdüler. Sü­mey­râ (r.anha) Re­sû­lul­lah’ın sağ olduğunu görünce büyük bir sabır ve teslimiyet içerisinde şöyle de­di:

“Anam babam sana feda olsun, yâ Re­sû­lal­lah! Sen sağ olduktan sonra her türlü musi­bet hafif gelir bana.”

Sevdayı saadet asrından okuyan ve öğrenmeye çalışmış olan bizler, sevdanın canlısına tanık oluyoruz yaşadığımız günlerde. Artık hiç uzak değil bize bu tür sevdalar. Satırlardan öğrenmeye çalıştıklarımıza şahitlik ediyoruz. Vedud olan Allah, Biz aşk mahrumları, sevgi mahrumlarına öğretiyor bildiğimizi zannetiklerimizi.

Hamdoldun ki sevgi kahramanları hep var olacaklar ve öğretmeye devam edecekler dirilişin ve hürriyetin ne olduğunu yer yüzü mahkumlarına.

1 Aralık 2023, Diyarbakır

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatime Kartı Arşivi