Fatime Kartı yazdı: Hz. Peygamber'in aile modeli

“Ey zuhuru ile hayata gençlik getiren, Senin tecellin, hayat rüyasının tabiridir.

Yeryüzü senin barigahına saha olduğu için kıymet kazanmıştır.

Asuman senin barigahının damını öpebildiği için ulvidir.

Altı cihet senin didarının nuru ile aydınlanmıştır.”

İlişkilerin samimiyetten ve fedakarlıktan gün geçtikçe uzaklaştığı günümüz dünyasında bu duyguların en yoğun yaşandığı aile yuvası da yara almıştır. Sevgi, saygı, fedakarlık üzerine kurulması gereken aile, ilk günden bu değerleri zayıflatacak şekilde maddiyat ön plana geçirilerek kurulabilmektedir.

Her yönü ile dertlere deva olan sevgili Peygamberimiz, kurduğu aile modeli ile de deva sunmaktadır çağımız dünyasına. Onun aile modelinde gönül zenginliği ön plandadır. Daha 25 yaşında yoksul bir delikanlıdır O. eşi Hz. Hatice Mekke'nin en varlıklı kadınlarından biridir. Bu ekonomik fark aralarında problem oluşturmayacak kadar birbirlerinin gönlüne hitap etmektedirler. Bu aile o denli sağlam temellere dayanıyordu ki Mekke'nin o gayr-ı ahlaki yaşantısından onları bir kale gibi koruyordu. Ve nihayet İslama davetten dolayı Mekke'nin düşmanlıkları, aç bırakmaları, alayları, işkencleri sonucu, maddi tüm imkanlarını islam uğruna kaybetmelerine rağmen, bu aile soylu mücadelelerinde birbirlerine destek olmaktan bir milim dahi uzaklaşmadı. Varlık içerisinde yaşamaya alışmış olan bu Hanımefendi bütün mal varlığını inancı uğruna kaybedip açlığa mahküm olurken bile eşine destek olma onurundan asla taviz vermedi. Onun bu fedakar ve soylu duruşunu ve eş olmanın ne anlama geldiğini çağlara taşımanın en güzel ifadesi olarak, Hz. Peygamber onun vefat ettiği yılı hüzün yılı ilan edecektir.

Medine'de kurduğu farklı yapıdaki ailesinde de sevgili Peygamberimiz (S.A.V)'in bu ilkeli tutumunu aynı netlikte görüyoruz. Birbirlerinden farklı zihin ve kültür yapısına sahip birçok eşle beraber olan Hz. Peygamber öyle bir sevgi halesi oluşturmuştu ki hanesinde, onun verdiğini gönül rızası ile kabul ediyorlardı aile fetleri. Bir aile reisi olarak onun tutumu çok nettir. Değer yargılarından ve ilkelerinden asla şaşmaz. Aile bireylerinin zaaflarına yenik düşebileceği, mal tutkusunun ilkelerinin önüne geçip sevgi ve saygıyı zedeleyebileceğini gözardı etmez.

Cabir (ra) şöyle anlatır: “Birgün Rasulullah (S.A.V) ailesinden katık istemişti. Onlar da “sirkeden başka evde bir şey yok.” Dediler. Rasulullah (S.A.V) “onu getirin” dediler. Yemeğe başlayıp “sirke ne güzel katık. Sirke ne güzel katık” dediler.

Hz. Aişe anlatıyor: “Rasulullah (S.A.V) birgün bana “yanında yiyecek bir şey var mı?” diye sordu. “hayır” demem üzerine: “ben oruç tutacağım!” buyurdu.”

Sofralarda enva-i çeşit yiyeceklere rağmen şükürsüzlüğün had safhada yaşandığı günümüz dünyasının Rasulullah'ın bu bakış açısına, inceliğine, nezaketine ne kadar da ihtiyacı var. Olur ki ev halkı sirkeden başka katık olmamasından, evde yiyecek birşey bulunmamasından mahcubiyet duymuştur. Olur ki evde katık olmaması, onların var olanı görmesini engeller de şükretmekten imtina ederler... İşte budur eğitim. Her şart ve durumda, günlük hayatın akışı içerisinde, kesintisiz, yerli yerince...

Bu eğitim sayesindedir ki, bu pak insanlar, ak bir sayfa olmuştur bütün çağlara. Peki ne idi tüm yokluklara, zor durumlara karşı bu aileyi ayakta tutan şey, ilkelerinden taviz verdirmeyen güç. Bu durumu sevgili peygamberimizin eğitimci kişiliğinden bağımsız olmadığını bilmeliyiz. Devlet başkanlığı, başkumandanlık, imamlık... gibi pekçok ağır sorumluluğu birarada yürütüyordu. Öyle ki bazen müslümanlar çok küçük şahsi sorunları için bile onu uzun süre meşgul ediyorlardı. Ama bu durum onun eş, baba, dede, akraba gibi birçok rolünü de gerektiği şekilde yerine getirmesine mani olmuyordu. Bu ağır ve stresli görevlere rağmen ev halkına yeterince vakit ayırmaktan imtina edemezdi, zira ev halkını eğitim halkasına dahil etmeden dışardaki insanları eğitmeye çalışmak görevini hakkı ile yapmamak olurdu. Bu titiz çalışmasının sonucu onun tedrisatından geçen bu kutlu ailenin ferleri tertemiz yaşantıları ile onun bıraktığı mirasa gereği gibi sahip çıkarak topluma örneklik ve öncülük yapabilmişlerdir. O, (S.A.V) yoğun yaşantısına rağmen aile bireylerine hem toplu olarak hepsinin biraraya getirmek suretiyle zaman ayırıyor hem de herbirine tek tek özel zamanlar ayırıyordu. Her sabah mescitten çıkınca ve ikindi namazından sonra eşlerini teker teker ziyaret eder hal hatır sorardı. Ailenin biraraya gelmesini sağlamak üzere ise her akşam bütün hanımları Rasulullah (S.A.V)'ın geceleyeceği yere gelirler, sıcak ve samimi sohbetler yapılırdı. Günümüz eğitimcilerinin anne babalara çocukların aidiyet duygularının ve kendilerine güvenin gelişmesi için onlara nadiren de olsa özel zaman ayrılması gerektiğini tavsiye ettiklerini hatırlayacak olursak, baş öğretmenimizin bunu günde iki defa ve düzenli yapması bu konunun ehemmiyetini anlamamız açısından son derece önem arzetmektedir. Üstelik bu yoğun temposuna rağmen aile bireylerinin en ufak sıkıntısını derdini göz ardı etmiyordu. Sıkıntılarını dile getirmeseler bile bunu anlyacak kadar yakındı ilgiliydi ve iyi tanıyordu onları. Bir gün Hz. Aişe'ye şöyle dedi: “Ya Aişe ben senin benden memnun veya kızgın olduğun zamanları bilirim.” Hz. Aişe hayret ederek “bunu nasıl bilirsin?” Diye sorunca “benden memnun olduğunda Muhammed'in Rabbi hakkı için” dersin, bana kızgın olduğun zaman da “İbrahimin Rabbi hakkı için” dersin demişti. Onun bu sözleri aile fertlerine verdiği değeri gösterirken, sevgili eşinin cevabı ise aralarındaki sevgi ve muhabbetin ölçüsünü ne de güzel dile getirir. “Evet ya Rasulallah ama ben sadece senin adından uzak kalabilirim”

Günümüzün yoğun ve ağır iş temposundan bunalan anne babalar, evlerine işinin bütün stresini taşıyan babalar, çeşitli bahanelerle çocuklarına ve birbirlerine yererince zaman ayıramamaktan şikayet eden ebeveynler! Acaba hangimizin yoğunluğu ve sorumluluğu Rasulullah (S.A.V)'ınki kadar ağır olabilir?

Tek gayesi çocuklarına iyi bir gelecek bırakmanın peşinde olan ebeveynler! Nedir gelecek? Hangi gelecek? Dünya hayatı ile sınırlı bir gelecek mi, yoksa ukbayı da da içerisine alan bir gelecek mi? Çocuklarımızın hedefini dünya hayatı ile sınırlandırarak karartmaktan vazgeçip onları yüce gayeler doğrultusunda eğitmemiz, aile halkamızdan başlayarak toplumu dönüşrürme gayretine girmemiz bize yüklenen halifelik görevimizin gereğidir. Ailemizi, Efendimiz (S.A.V)'i model alarak bir eğitim yuvası haline getirdiğimiz zaman, bu eğitim halka halka topluma da yansıyacaktır. İşte o zaman şu ilahi yakarışın gereğini yerine getirmiş olacağız.“Ey rabbimiz ! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatime Kartı Arşivi