Mesut Çokur yazdı: Ankara’da deniz yok mu?

Düzenin bozulmaya yüz tuttuğu ülkelerde ilk iş yayınevleri ve matbaalardan mevcut sözlükler toplatılır. Bunu takip eden günlerde de yenilerinin basımı için bir müsamere düzenlenir. Anlamını yitiren kelimeler mevcut hükümetler tarafından bir araya getirilir ve bir konsey kurulur. Konseyin başında kelimelerin şimdiki hallerine aşina bir "devlet" büyüğü bulunur. Bu başkan ve üyeler kelimeleri kullanılmaya hazır halleriyle piyasaya sürer ve her şey böyle başlar.

Jeopolitik olarak saldırı düzenlemenin güç olması Ankara'nın başkent olmasındaki en önemli etkenlerden biri. Devlet malına deniz diyen zihniyetin anlayacağı mevzular değil biliyorum. Ama yine de belirtmek istiyorum.

Bu varsayım doğruysa devletin merkezi Ankara. Desenize en büyük deniz Ankara'da! Bir klişe daha tozlu sayfalardaki yerini aldı, Ankara'yı hakir görenlerin hevesi kursağında kaldı. Anlam karmaşası öyle bir hale geldi ki son on yılda kuşak kendi içinde en az üç kere değişim yaşadı. Şu an 25 yaşındaki bir yetişkin anneannesi ile sohbet edebilir iken 10 yaşındaki kuzeniyle anlaşamaz duruma evrildi.

Tekin kelimesinin güvenilir anlamına geldiğini yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreği biterken kime inandıracaklar? Adalet'in eşitlik anlamı taşımadığını kişi başına düşen milli gelir açıklandığında fark etmeyecekler mi? Liyakat sözcüğünü içinde kat geçtiği için haksız yükselmeyle ilişkilendirmeyecek mi sıradan diye atfedilen devlet kurumundaki gencecik müdür yardımcısı? Enflasyon Rakamları tabirinin mevcut iktidara yakın kişiler tarafından Tatar Ramazan replikleriyle manipüle edildiğini bilmeyecek mi?

Dini otoriteler siyaset yapınca cemaatten de aksi beklenemez. Adliyeler hukuksuzluğun kol gezdiği mekanlara dönüşünce adalet tesis edilemez. Spor müsabakalarının sonucunu siyaset erkânı belirlemeye karar verince sporda güven ve şiddetin önüne geçilemez. İki katın üzerindeki her binaya eğitim reformu adı altında tabela asılıp üniversite denince eğitimde düzelme ve iyileştirme yapıldığından bahsedilemez. Eğer dinde fetvayı, hukukta maktulü, futbolda galibi ve eğitimde değişimi tek ağızdan öğrenip akışa ayak uyduruyorsak bu kadar kuruma ve bütçeye ne gerek var. Cemaatsiz camiler dindarlığı mı din tüccarlığını temsil ediyor acaba? Adaletsiz anlayışı hukukla pekiştirmek yeni caniler yaratmak dışında neye yarıyor? Sezon sonunda şampiyonu bir "devlet büyüğü" tayin ediyorsa onlarca hafta bunca müsabaka niye oynanıyor? Eğitim sistemi mimarı yapılara bağlı bir uygulamaysa müteahhitler neden rektörlük yapmıyor? Aslında cevap gayet açık; müsamere. Sakalını uzatan diyanet sorumlusu, cübbe diktirecek parası olan hukukçu, bahis şirketi CEO'su spor bakanı olursa sözüm ona üniversitelerden alınan diplomalar işlevini yitirir. Zaten diplomayı üniversiteden alan kim? Dışarıda taze ve sıcak satılıyor. Gel abi gel, gel abla gel...

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mesut Çokur Arşivi