Mehmet Aslan Yazdı: Müzik. ses, tını vs. –II

Müzik üzerine yazmak değil niyetim. Bu mesele beni aşar çünkü. Ama iyi bir dinleyicinin bakışını yansıtmakta sakınca yok sanırım. Birinci bölümde oktav meselesi üzerinden, müzikte duygu, tat, güçlü ses, lezzet vs. tarafını paylaştım. Hemen baştan Diyarbakırlı olmanın, doğduğunuz coğrafya açısından size avantaj sağladığını söyleyebilirim. Diyarbakır bir anlamda "müzik bereketli hilali"nin en önemli duraklarından biridir. Bu ters hilal Urfa'dan başlıyor, Mardin, yukarıya doğru Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, oradan da Dersim, Malatya'ya dönüyor.

Hilalin dışında kalan çok güçlü müzik şehirleri de var ama onlarla çok mesaim olmadığı için yazmak istemedim. Yoksa "Barak" havalarının başkenti Gaziantep'e ayrı bir sayfa açmak gerekir. Önceki yazı, Şakiro ve dengbejlik konusunda kalmıştı. En kısa anlatımıyla dengbejlik bir sözlü tarih anlatımıdır. Bu bazen bir yörenin tarihi, sosyolojisi, aşk hikayeleri, bazen seslendiren kişinin kendi yaşadıklarının özeti olur. O nedenle, seslendirilen eserler (klam) için çoğunlukla "divan" sözcüğü kullanılır. Mesela Şakiro Divanı, KarapetêXaço, ÊvdaleZeynikê Divanı gibi...

Diyarbakır'da 70'li yıllar dengbej geleneğinin canlı olduğu yıllardı. Sıkça gezgin denbejlerin yolu düşerdi şehre. Bazen grup halinde, ki o zaman mutlaka arabana eşliğinde klam söylenirdi, bazen de tek başına. Grup olarak gelenlerin genellikle tasavufi bir tarafı olurdu ve arabana eşliğinde çoğunlukla dini meseleler anlatılırdı. Arada bir yolu düşenler olduğu gibi, civar köylerden gelen ve kendi yöresinin aşk, kahramanlık, kan davası ve diğer sosyal mevzularını anlatan dengbejler de olurdu.

Okuduklarıma dayandırabileceğim varsayımsal bir çıkarım olarak tarihin en eski ve en ünlü dengbejlerinden birinin Davud peygamber olduğunu söyleyebilirim. Efsaneler Davud için 70 makamdan şarkı söyleyebilen peygamber der. Davud'un, Zebur'u şarkılarla tebliğ etmesi, sesinin güzelliğine işaret eder. Bugün "Davudi" dediğimiz ses tonunun dayanağı da Davut peygamberdir. Davud'un sözlü tebliği aslında bir tür dengbejliktir. Ve dönem gereği bir zorunluluktur aynı zamanda. Yazı MÖ 3 binli yıllarda bulunmasına rağmen, topluluklar ve tebaa tarafından kullanılan bir şey değildi. İlk kullanıldığı Sümer dahil olmak üzere yazının amacı bir tür envanter işlemi yapmaktı. Varlıklar ve toprakların kayıt altına alındığı bir takım işaretlerden oluşan bir kraliyet aracıydı. Yazıyı halkın kullanımı için ilk olarak alfabe haline getiren Helen uygarlığıdır. Bu ilk alfabe, ismini alfa ve beta diye başlayan ilk iki harfinin birleşiminden alır.

Yani Davud peygamber döneminde henüz alfabe yoktur ve yazı ancak bir kraliyet aracı olarak kullanılırdı. Bu nedenle Davud ve ondan önceki bütün peygamberler anlatıcıdır. Farklı olarak Davud, bu anlatımlara müzikalite ve melodi eklemiştir.

Bugün dengbejlikle daha çok ilişkilendirilen kültür Kürtlerdir. Aslında bunun en önemli nedenlerinden biri yazıya geçme önündeki engellerdir. Bu engelin varlığı bugün bile kültürün sözlü anlatımına yol açıyor.

Dönelim yine 70'li yıllara. Bu yıllarda Diyarbakır'da çok az bir nüfus Kürtçe konuşurdu. Genellikle de Kürtçe konuşan ve kentin varoşlarında yaşayanlara Gundi (köylü) veya Kürt denirdi. Bu yabancılaşma, sürdürülen politikaların bir sonucuydu. Böyle bir iklim içerisinde dengbejlere biraz yukarıdan bakılırdı. Hatta Diyarbakır'ın orta sınıfı dengbejlik nedir bilmezdi. Bu yüzden kente gelen dengbejlere "destancı" denirdi. Tabi ki bazı dengbejler için klam/stran söylemek bir geçinme kaynağıydı aynı zamanda. Dengbej elini kulağına götürür ve melodik tonlarda, imkansız bir aşk hikayesi ve kahramanlık öyküsü anlatırdı. Aşk hikaylerinin özünü çoğunlukla "kavuşamamak" oluştururdu. Klam ile bir anlamda hikayenin özeti verilirdi. Hikayenin tamamı ise dengbejin çoğunlukla el yazısıyla yazdığı saman kağıtlarında olurdu. Bu kağıtlar da cüzzi bir ücret karşılığı satılırdı. Bazen dengbej okumasına ara verir, yanında getirdiği badem şekeri, pestil gibi kolay taşınır şeyleri görünür bir yere koyar, almak isteyen cüzzi bir ödeme yapar, bu küçük ticari faaliyet sonrasında stran devam ederdi.

Tabi ki bu meselenin bir boyutu. Diğer boyutunda ise kendi Kültürünü anlatmak ve sonraki kuşaklara taşımak konusunda klamlarını kutsal bir amaç olarak gören dengbejler de vardı. Mesela Mehmet Uzun'un Kürtlerin Homeros'u dediği EvdalêZeynikê böyle bir profildir. XarapetêXaco kendi kültürü konusunda yine oldukça hassas dengbejlerden biridir ve çok uzun yıllar Erivan radyosunda dengbejlik yapmış, kendi kültürünün misyoneri olmuştur.

Gelelim dengbejlerin ses renklerine. Bas, bariton seslerden dengbej olur mu? Olmaz diyemem ama dengbejlik denildiğinde genellikle akla çivi gibi tenör sesler gelir. Benim dinlediklerimin çok büyük bir çoğunluğu tizlerde bırakın zorlanmayı, oralarda at koşturur. Zaten dengbejlik de sağlam nefes ve gırtlak oyunları ister. Karapet'eXaço nasıl ki nefesin tartışmasız ustasıysa, Şakiro da gırlak oyunlarının şahıdır. Şakiro'yailişkin çok sayıda kayıt vardır ancak görüntü olmadığı için gırtlağın, kafa sesinin kullanılmasıyla ilgili detaylar için bir web adresi paylaşıyorum (https://www.youtube.com/watch?v=7qBACuhbPmk). Videodaki dengbejin adı Erhan Kaya ve çok tipik bir Şakiro gırtlağı bu. Tabi Şakiro Serhat bölgesi dengbejidir. Benim "çivi gibi tenör" dediğim aslında bu bölgenin tarzıdır. Botan'a inildiğinde, özellikle de Cizre'de ses yine tenördür; ancak artık Şakiro tarzı çivi tenörlerden ziyade daha yumuşak ve sakin bir tarz ortaya çıkar. Diyarbakır'da Cizre'ye yakındır. Yani sesler burada biraz daha yumuşar. Mahmut Kızıl, Ayşe Şan seslerinde olduğu gibi...

Botan bölgesine inildiğinde dengbejlikgeleniğenden gelip, onu enstrümanlarla daha modernize eden sanatçıları tanırsınız. Bu bölgenin nispeten kendi kültürünü daha fazla ifade etme olanaklarına sahip olması klamların, stranlara dönüşmesine de yol açmış. Yani bir anlamda sözlü gelenek özetlenerek yazıya dökülmüş. Tahsin Tahar, MihemedArîfCizrawi, ÊhmedŞexo gibi sanatçıların tarzları böyledir. Keza Aram Tigran da dengbejlik geleneğinden başlayıp onu modernize eden önemli isimlerden biridir.

Degbejlik dendi mi binlerce yıllık bir alana gireriz. Burası uçsuz bucaksız bir deniz. Bir Kürt atasözü "ses varken, dengbejlik vardı" der (Jidemakudenghebûye, dengbejijihebûye). O nedenle Aynur'un yorumladığı KarapetêXaço'nunLawikêMetinî'se ile ara verelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Aslan Arşivi