Bahçeli’nin Kekliği?

Devlet Bahçeli, seçimlerin ilk turundan hemen önce Balıkesir’de yaptığı mitingde fena halde iki kekliğe dolandı. Sosyal medyada çok yazılıp çizildi, birkaç günlüğüne olsa da ülkenin stresini aldı. Bahçeli, her zamanki el savurma hareketleri eşliğinde kitleyi coşturmayı niyet etmişken, “Aman aman! Yar benim de, yor benim” bölümündeki patinajla Paris’te lokma tatlısı ile pasta yeme ikileminde kaldığı videosunu gölgede bıraktı.

Yazının konusu Devlet Bahçeli’nin neşeli halleri değil ama dokunmadan geçmek de olmaz… Diyarbakır Yenigün Gazetesi için “Müzik, Ses, Tını” başlıklı 11 bölümlük yazıda Urfa’dan başlayıp, Mardin, Diyarbakır, Elazığ, Dersim ve Malatya’ya uzanan müziğin verimli hilalini yazmaya başlamıştım. Müzik dizisini, işlerimin yoğunluğu nedeniyle Diyarbakır yöresinde bırakmak zorunda kaldım. Müziğin verimli hilali içerisinde en önem verdiğim bölgelerden biri de Elazığ (Harput) geleneğidir. Burada olağanüstü güçlü bir müzik altyapısı var. Her medeniyet, her kültür kendi müziğini icra etmiş. Özellikle de Harput’un Ermeni tınıları hakikatten bambaşka…

Harput türkülerinin her biri ayrı bir güzelliktir. Ancak kulağımın izini takip ettiğimde “İki Keklik” ve “Ahçik” nadide bir tını hazinesidir. Bahçeli meselesine yeniden dönecek olursak; Balıkesir meydanında Cem Yılmaz’ı kıskandıracak bir stand up becerisiyle İki Keklik sözlerini paylaşması göründüğü kadar masum değil. Evet, söylerken derin kuyulara düşmesi, bocalaması tam bir komedi ve oldukça eğlenceli ancak asla masum değil; çünkü arkasında kirli bir millileştirme veya el koyma hadisesi var.

“İki Keklik” bir Harput ezgisidir ve bu durum 2x2=4 kadar sarih bir durumdur. Ancak, kültürün ve ezgilerin millileştirilmesi kapsamındaki çalışmalarla özellikle Kürt ve Ermeni ezgileri ölçüsüzce sahiplenilmiştir. Bu farklı bir mevzu ve belki başka zaman değinmek gerekir. Özellikle Türk Beşlisi denilen Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun vs. isimlerin derlemelerinin çoğuna ne yazık ki “hırsızlama” demek gerekir. Muzaffer Sarısözen tamamen başka bir hikaye; on binden fazla derlemesi var ve bunların çoğu Anadolu’da köy köy dolaşarak toplanmış. Adına derleme denilen toplama işinin önemli bir kısmını da Kürt ezgileri oluşturuyor. Bu sahiplenme sürecinde çoğu zaman milli duyguları eksen alan hikayelerle sahiplenmenin arka planının oluşturulması da ihmal edilmemiştir.

İki Keklik’le ilgili millileştirme hikayesi şöyle; Balıkesir Edremit ilçesinin varlıklı ailelerinden birinin oğlu askere yazılır ve ardından da Sarıkamış harekatına dahil edilir. 1914 yılındaki harekat esnasında hayatını kaybeden on binlerce genç asker gibi, Edremitli varlıklı ailenin oğlunun da şehit olduğu haberi ulaşır memleketine. Haberin aileye ulaşması üzerine, anne Edremit ovasındaki kekliklere bakar ve şehit olan oğlu için İki Keklik türküsünü yakar… Hikaye böyle ve her zaman ki malum, ancak itiraz edilmesi zor klişelerle güçlendirilmiş. Şehit bir evlat, bağrı yanık bir anne, varlıklı bir aile ve arka plandaki Sarıkamış hadisesi… Buradaki dramatik hikayeye göre acılı annenin türkü yaktığı tarih 1914; ancak Columbia Records tarafından 1912 yılında iki Ermeni sanatçının okuduğu Türkçe kayıt var. Dolayısıyla millileştirme kurgusu yapılırken kronolojik hata (anakronizm) yapılmış.

Columbia Records’a ait görsel:

1912 yılında Dikran Efendi ve Naim Karekin tarafından plaka okunan İki keklik, millileştirme hikayesinde belirtilenin tam aksine tutku ve muzırlık da içeren bir aşk şarkıdır. Şarkının ilk versiyonunun sözleri aşağıdaki gibidir:

İki de keklik bir kayada imanım da ötüyor (2)

Ötmede keklik derdim bana yetiyor kölen olayım, ölürüm de yetiyor (2)

Ecel gelmiş bu can benden imanım da gidiyor

Ecel gelmiş kocan beyden imanım da gidiyor

Yazması oyalı kundurası boyalı o yar benim olmalı kölen olayım, evime de gelmeli

Uzun uzun geceler gir koynuma sar beni kölen olayım, imanım da sar beni

Devamında gazel giriyor…

Ermeni sanatçıların seslendirdiği yukarıdaki Harput versiyon haricinde, Hafız Osman Öğe tarafından seslendirilen başka bir versiyon da var. Müzik ve ritim oldukça yakın ama öyle görülüyor ki Hafız Osman’ın, evli kadına (Emine hanım) duyulan tutkuyu ifşa eden kocayla ilgili kısımları çıkardığı versiyonun sözleri de aşağıdaki gibi:

Samancılar saman saklar imamın da harmandan

Samancılar saman çeker imanım da harmandan

Emine hanım yeni yeni çıkmış hamamdan, kölen olayım, hamamdan

Emine hanım yeni yeni çıkmış hamamdan, sana yandım, hamamdan

Alı da verin martinimi imanım da babamdan (2)

Yazması oyalı kundurası boyalı yar benim aman aman, sar beni

Uyan uyan geceler dilim yari heceler al beni sana yandım, sar beni

İki de keklik bir derede imanım da ötüyor (2)

Ötme de keklik benim benim derdim artıyor aman aman

Ötme de keklik benim benim derdim artıyor sana yandım, artıyor

Yukarıdaki iki versiyonu harmanlayan Erkan Oğur’un yorumu, müzikal kaliteyi oldukça yükseğe taşımış ve Harput geleneğini yeniden hatırlatan tertemiz bir iş çıkarmış.

İki Keklik üzerinden kültürün bir anlamda hırsızlama yöntemlerle millileştirilmesine dikkat çekmeye çalıştım. Aynı zamanda “Müzik, Ses, Tını” serisinin Elazığ (Harput) geleneğine de giriş yapmış olduk.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Aslan Arşivi