Mehmet Aslan
Mehmet Aslan yazdı: Buğday-Dolar Stratejisi - II
İlginç bir detay vermek isterim: 2020’de swap konusuna getirilen düzenlemede Katar, BAE, Çin ve Güney Kore paraları swap kapsamında takas edilebilen paralar arasında sayılmıştı. Rus Rublesi, eğer gözden kaçırdığım bir değişiklik olmadıysa swap kapsamındaki paralar arasında değil. En kısa sürede Ruble’yi takas parasına dönüştürecek değişiklikler yapılacaktır.
Erdoğan’ın döviz kuru ve faiz konusunda açıklamalar yapmaya başlaması, tezgahın açıldığını gösteriyor. “Bu iktidar faiz artışı yapmayacaktır” gibi son derece yönlendirici bir açıklama yaptı. Ayrıca kurun inen, çıkan bir şey olduğuna da değindi. Yapılan açıklamalar bir yandan 2021 Aralık ayında olduğu gibi kuru yukarıya taşıyacak açık mesajlar içerirken, diğer yandan kur yukarıya gitse de onu kontrol altında tutabilecek araçlara sahibiz, garantisini veriyor.
Son olarak da, ülkeye para girişinde neden yüksek kura ihtiyaç olduğuna bakalım. Swapla gelen paralarda bunun çok bir önemi yok. Bir anlamda ülkeler karşılıklı olarak ve eşit tutarlarda para takası yaparlar. Ancak ülkeye doğrudan dolar, euro gibi paralar girdiğinde kurun yüksek olması bu transferleri yapanların avantajına olur. Avantajın nedenlerini kısaca şöyle örnekleyelim; diyelim ki Rus oligarklar Türkiye’ye 10 milyar dolar getirmek istiyor. Böyle bir miktar ülkenin kasasına girdiği anda para o günkü kur üzerinden ulusal paraya, yani TL’ye çevrilir. Hesaplama kolay ve anlaşılır olsun diye Dolar/TL kurunun 20 olduğunu varsayalım. Bu kur üzerinden 10 milyar dolar, 200 milyar TL’ye çevrilir. TL’nin değer kaybetmesi, TL’ye çevrilen miktarın artmasına yol açar. Eğer Dolar/TL 20 değil de 25 olsaydı, o zaman bu 10 milyar TL, 200 milyar değil, 250 milyar TL olurdu. Para girişi olan ülkenin avantajı, paranın ülkede kaldığı müddetçe, dolar veya euro olarak kullanılması olacaktır. Ayrıca para ülkede kaldığı müddetçe faiz, borsa, tahvil vs. gibi diğer enstrümalardan gelir de elde eder. Hatta kur korumalı mevduat yabancı şirketlerin kullanımına açıldığı için ciddi bir faiz geliri de elde edebilir. Asıl sorun bu 10 milyar TL’nin ülkeyi terk ettiği anda kurun çok yüksek olmamasıdır. Örneğimizdeki gibi 10 milyar dolar, 200 milyar TL ile ülkeye giriş yaptı ve varsayalım ki yapılan anlaşma gereği 6 ay sonra da çıkış yapsın. Altı ay sonra dolar/TL 25 olmuşsa, TL’ye çevrilmiş olan bu 200 milyar TL (sadece ana para olarak) ile yeniden dolar alıp çıkılacaksa, 1 dolar=25 TL olduğu için 8 milyar dolar alabilecektir. O yüzden bu kişiler kendilerini koruyabilmek için döviz girişi yaptıklarında TL’nin değerinin olabildiği en düşük seviyede, çıkış yaptıklarında da olabildiği en yüksek seviyede olmasını isterler.
Erdoğan yönetimi, döviz transferi denklemlerinde sorun yaşanmayacağını göstermek için kuru istedikleri zaman artırabileceklerini, yine sermayenin ülkeyi terk edeceği dönemlerde de, çıkış yapanların daha fazla dolarla çıkabilmesi için kuru düşürebilecekleri konusunda yatırımcıları ikna etmeye çalışırlar. Kur korumal mevduat, vatandaşın döviz talebini azaltmak yanında, ülkeyi terk edecek yabacı yatırımcının zarar etmemesine yönelik de bir araçtı. Bugün de aynı şekilde, yeni döviz girişleri için kur seviyesi yüksek tutulmaya çalışılırken, çıkış yapacak sermayenin de mutlu ayrılması için enflasyon korumalı mevduat sistemi yedekte tutuluyor. Kur korumalı mevduatın asıl maliyeti nasıl ki Hazine’ye, dolayısıyla da vatandaşa yansıtılıyorsa, enflasyondan korunmaya dayalı finansal araçlar da yine maliyet olarak vatandaşa dönecektir. Neticede geminin yürütülmesi için atılan fazlalıklar dar gelirliler olmaya devam edecektir. Ancak bütün bu anlattıklarımın en ilginç tarafı, gemiden atılan fazlalıkların, yani dar gelirlilerin düşerken bile Erdoğan iktidarını desteklemeye devam etmeleridir. (SON)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.