Veysi Ülgen yazdı: “Belki de sesini duyan vardı”

Artık taraf duygusunu hissedebiliyor ve anlamaya çalışıyordu.

Karanlıktı.

Soğuktu.

Yalnızdı.

Ve hareketsizdi.

Bu duyguları daha önceden çok iyi tanıyordu. Ama bu kadar derin olarak ilk defa hissediyordu.

Kendi tarafından öte bir taraf daha vardı. Ve oradan şekilsiz sesler geliyordu. Seslerden ötesini merak ediyordu. Acaba öte tarafın duygusu neydi? Yada duyguları neydi diye düşünüyordu.

Onların kendisi gibi yalnız olmadıkları kesindi. Köpek havlamaları seslere karışınca hafızası sarsılmaya başladı.

Ama hala zamansız ve mekansız hissediyordu

Öte tarafla arasında kırık bir şeyler vardı. Doğa için bu sıradan bir fay kırığıydı. PAma onun için aradaki kırılma doğal değildi.

Modern kentin herhangi bir kırığı mıydı?

Ya da çıkarsal ilişkilerin herhangi bir kırığı mıydı?

Yoksa herhangi bir gönül kırığı mıydı?

Neydi onu bu tarafta kıran şey, neydi acaba?

“Sesimi duyan var mı?

Ortadaki kırılmayı anlamaya çalışırken hala o sesi duyuyordu. Ses öte taraftan sanki koro halinde geliyordu. Evet ona sesleniyorlardı. Demek ki köpek havlamaları onları umutlandırmıştı.

Demek ki kurtarılacaktı.

Evet, sesi duyuyordu. Ama onun sesi duyuluyor muydu?

Elbette duymuyorlardı, belki hiç duymayacaklardı. Zaten bir ömür boyu hiçbir zaman duyulmamıştı. Belki de duymak istememişlerdi. Belki şimdi de duymak istemezlerdi. Çünkü kendisini tanımıyorlardı. Nereden ve neden tanısınlardı. Onlar sadece işini mi yapıyordu. Yoksa gönüllü mü kazmaya gelmişlerdi.

Sonuçta ona seslenmişlerdi.

Hangi zamandaydı?

Hatırlamaya çalışıyordu. Şimdi gece miydi, yoksa gündüz müydü? Mevsim kış mıydı, yoksa yaz mıydı?

Bir Eylül sabahında olmak isterdi

Hangi mekandaydı?

Bir dağ gülünün gölgesin de olmak isterdi. Bunları düşünürken kalkmak istedi. Ve bunun için ani bir kalkış yaptı. Ama hiç kıpırdayamadı. Sanki hapsedilmişti. Bir zaman hücrelere konduğunu hatırladı. Orada biraz kımıldayabiliyorken şimdi hiç kımıldayamıyordu.

Altında kaldığı enkazdan mıydı?

Yoksa ağırca çöken yarasından mıydı?

Karanlıktı.

Belki geceydi. Bu yüzden her yer sessizdi.

“Sesimi duyan var mı ?”

Yavaş yavaş bilinci ona çok şey hatırlatıyordu. Bir zamanlar ‘Sesimi duyan var mı ?’ korosunda o da yer almıştı.

Gece yarısı yine böyle şiddetli bir sarsıntıyla uyanmış, haberleri dinlemiş ve bir ambulansla Gölcük’e varmıştı. Burada beraber söylemişlerdi. ‘Sesimi duyan var ‘.mı Ve Sakarya’ da günler sonrası sırf yardım etti diye ihbar edilmiş, farklı etnik kimliği yüzünden kurtardıkları bazı kişilerce lince uğramıştı. Onuı ellerinden kadınlar kurtarmıştı. Elbette iyi insanlar her yerde vardı. Ama kötüler galip geliyordu. Belki kader dedikleri tam da kötülerin galip gelmesiydi. Bu yüzden coğrafya kader diyenlere karşı ‘ hayır, kader dediğiniz kötülerin galip gelmesidir’ diye itiraz ederdi.

Ve ne zaman iyiler galip gelse kader diye bir şey olmayacaktı.

“Sesimi duyan var mı?

Kendi tarafında bir çocuğun ağlayışını duyunca yalnız olmadığına sevindi. Çocuk bu tarafta ses çıkarabiliyor, ama o çıkaramıyordu. Neden sesi çıkmıyordu. Belki bir süre daha yalnızlığa ve düşünmeye ihtiyacı vardı.

En son nerede olduğunu ve ne yaptığını hatırlamaya çalıştı. Altı bloklu bir sitenin bir bloğunda, orta katlarda oturan biriydi. Uykusu kaçmış ve akıllı telefona sarılmıştı. Bir arkadaşı ‘kentte hüzün var, yok mu şiir ‘deyince dizelere sarmıştı. ‘Elbette hüznün şiirini yazmak başkaları için kolay olmayabilirdi. Ama onun için zor değildi. Çünkü hüzün onda yıllarca birikivermişti. Ve tek yapacağı o birikimin bir kısmını dizelere dökmekti. Pencereyi açmıştı. Oysa hava soğuktu. O halde pencereyi ona açtıran neydi? Dışarıda köpekler havlıyordu. Gökyüzünde kuzey ışıkları vardı.

Neler oluyor derken çok iyi tanıdığı sarsıntı başlıyordu. Pencereden ana caddeyi seyretti. Binalar sarsılıyordu. Birkaç saniye sonra kaderi belli olacaktı. Saniyeler uzayınca bu defa beklentisi gerçekleşmemiş ve zorunlu bir uykuya dalıvermişti.

Neden şimdi uyanmıştı? Uyumak bu zamanda ve bu mekanda daha iyi değil miydi?

Aslında bütün bir hayatı sarsıntılıydı. Gerçekleşmeyen hayaller, öğretilmiş düşmanlıklar, geleneksel ihanetler, tutulmayan sözler, yanık sevdalar, ötekileştirilmeler, hakkını yiyenlerin şiddeti, bir ömür kovaladığı adalet, özgürlük inadı diye çok nedeni vardı. Ve her biri on şiddetinde bir deprem gibiydi.

Ve tüm sarsıntılara rağmen uslanmayan halini düşünüyordu. Direnmek te öğretilmiş bir davranıştı onun için. Belki bunun için yaşamı habire uzuyordu.

Şimdi hayatının finalinde miydi?

“Sesimi duyan var mı?”

İşte o anda dışarıda ki seslere yanıt verdi. Bu tarafta daha fazla kalmamalıydı. Daha yapacak çok şey vardı.

Ve de gezmediği çok ülke vardı. Elbette el konulan pasaportunu bir gün alacaktı. Ve uzak ülkeleri gezecekti.

Ve yaşamalıydı. İyi ve güzel insanların ona ihtiyacı vardı.

Mesela yaşayabileceği ertelenmiş bir aşk vardı.

Daha önemlisi onu sevenleri üzmeye hakkı yoktu.

Kendisi için yaşama sevdalısı değilken ve hiç tanımadığı insanlar için bedel ödemişken neden şimdi haksız ve zamansız finali yaşasındı.

Şimdi elinden bir şey gelmiyordu. Ve elinden bir şey gelecek günler umuduyla, gözlerini belki bir daha açmamak üzere kapattı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Veysi Ülgen Arşivi