Veysi Ülgen Yazdı: Yine de sahtekarlara yapılacak bir şey vardı

“Bir gün daha sahici hikayelerle akıyordu. Bir 112 acil nöbetinde, bir vakadan terleri kurumadan başka bir vakaya koşuşturuyorlardı. Bir sahici kimsesizi sahtece beyanlarla bir hastaneye teslim etme başarısından sonra sahici mutlulukla istasyona dönüyorlardı.

Ancak telsizle verilen bir anons kısa süreli sevincini kursaklarında bırakıyordu. Ambulans telsizinde ‘… cami avlusunda biri baygın yatıyor, ivedi bir şekilde adrese intikal edin’ diye anons ediliyordu.

Verilen cami kolaylıkla bulunan bir adres olması onları rahatlatıyordu. Adrese ulaştıklarında, avluda oldukça kalabalık bir grupla karşılaştılar. Önde acil doktoru, arkasında genç bir hemşire ve sürücü ile peş peşe acil yardım malzemeleriyle kalabalığı yardılar.

Yerde takım halinde gri kumaş elbiseli genelde medrese hocalarının giydiği bir kıyafet içinde, başında yine gri fes takılı genç yaşlarda biri yerde baygın olarak yatıyordu. Önce kepçe kulakları dikkatini çekti. Bu kulaklar ve geniş yüz ona tanıdık geliyordu. Yerde baygın halde uzanan genç adamın temel yaşamsal fonksiyonları yerindeydi. Fizik muayeneden sonra küçük bir hareketle bilincini yokladı. Elinde alkollü pamukla burun köküne hafifçe dokundu. Şahıs irkildi, gözlerini açtı ve dik dik baktı. Göz göze gelince onu tanıması uzun sürmedi.

Bu genç adam, aylar önce sahte stajyer acil tıp teknisyeni kısaca ATT olarak çalışan ve geçen ramazanın son günü telsizle ortadan kaybolan Cumhur’un ta kendisiydi. Cumhur stajyer sağlıkçı olarak kaybolduktan sonra imam olarak ortaya çıkıyordu.

“İyi misiniz!”

Kronik ateşli romatizmal kalp hastalığı olduğunu biliyordu. Ancak burada baygınlığının yine çevresinden gördüğü ilgi ve desteği pekiştirmek amaçlı olduğunu daha çok biliyordu. Çünkü birlikte çalıştıkları bir ay içinde bunu çok iyi becermişti.

Sağlık merkezden çalıştığı acil 112 istasyonuna telefonla bir stajyerin geleceği söylenmişti. ATT’lerin henüz sisteme girmediği ama gireceği söylenen yıllardı. O dönemde her şeyin acil ve fiili olarak yürüdüğü sistemde resmi yazı ile değil telefonla bildirimler esas alınıyordu. Yazışmalar sonra geliyordu. Daha önce de komuta kontrol merkezde böyle çalışmaya tanık istasyon acil hekimi Nazlı hanım telefon emriyle staja geleni kabul etmişti. Böylece sahte ATT ve dolandırıcılık hikayesi başlıyordu.

Adını Cumhur olarak söyleyen yirmili yaşlarda genç sadece ATT stajeri olarak gelmemişti. Daha ilk günden nöbet ekibine yoksul aile hikayesini, kimsesizliğini, çok iyi anlatmıştı. Ve aynı zamanda ağır kalp hastası olduğuna inandırmıştı. İlk nöbette sürücü Trabzonluydu. Annem Trabzonlu ben Lazların yeğeniyim demişti.

Babasını zaten küçükken kaybetmiş yetim büyümüştü. Böylece hemşericilik rantıyla işe başlamıştı. Ertesi gün nöbet ekibi değişmişti. Doktor Diyarbakırlıydı. Bu defa annem Diyarbakırlı, adım Azad ben Kürtlerin yeğeniyim demişti. Sonraki nöbette sürücü Sıvaslıydı. Ona annem Sıvaslı demişti. Ekipler sabah bile doğru dürüst karşılaşmıyor diye hemşericilik yalanı bir süre devam eder diye düşünmüştü. Ramazan ayının ilk günleriydi. Cumhur oruç tutan ekiple oruç tutuyor, namaz kılıyor, oruç tutmayan ekiple oruç tutmuyor, namazını kılmıyordu. Bu farklı tutum alışları istasyonda ortak bir toplantıda anlaşılmıştı. Ancak kimse tavır almamış acıma ve sahiplenme ile meselenin mizahi tarafı öne çıkarılmıştı.

Yoksulluğunu ve kimsesizliğini çok iyi inandırmıştı ki istasyonun anaç ruhlu, sahiplenici, istasyonun en yaşlı hemşiresi, kendisini istasyon anası diye tanımlayan Gulsel hemşire onu bağrına basmıştı. Evine alıyor, banyosunu yaptırıyor, çamaşırlarımı yıkıyor, yemek yapıyordu. Cumhur hikayesi ve inandırıcı yoksulluğuyla toplumun sahip çıkmak duygusundan çok iyi faydalanıyordu.

İlk olarak enjeksiyon yapmamasından şüphelenmiş ancak stajyer diye üzerinde durmamıştı. Ancak günler ilerledikçe sağlığa dair hiç bilgisinin olmadığı ortaya çıkıyordu. Zaten o da kısa bir dönem ekmek elden su gölden diye diye rahat ve beleş yaşamak için gelmişti. Kimliği ortaya çıkınca elbette kaçacaktı.

Hemşire Gülsel birikimlerini bankada tuttuğu için şanslıydı. Bu yüzden kaçarken evden çok şey alamamıştı. İstasyon bir sağlık ocağı içindeydi. Oradaki doktorlardan borç para ve filtrelerini almıştı. Sonunda sahtekar olduğu ayyuka çıkmış Cumhur, Ramazan bayramı arifesinde telsizle sıra kadem basmıştı.

Şimdi o Cumhur karşısında müezzin kıyafetiyle muhtemelen başka bir kimlikle karşısında duruyordu. Sahte olduğundan hiç bir kuşkusu yoktu. Ve muhtemelen cami komşuları ona bakıyordu.

Cumhur ona yakalandığını anladığı için çabucak yerden kalktı

“ Ben iyiyim. Kendime geldim. Allah razı olsun. Artık gidebilirsiniz.”

“ Hayır, sizi hastaneye götürmem lazım. Bayılmışsınız. Altında ciddi bir kalp hastalığı ya da nöroloji bir hastalık çıkabilir.”

“ Sürekli bayılıyor doktor bey.” diyen izleyici ve muhtemelen cami müdavimi biri onu destekleyince Cumhur panikleyiverdi.

“ Ben hastaneye gitmek istemiyorum. Dedim ya iyiyim. Ambulans ekibi gitsin. Başka acil bir hasta baksın.” dedi

“ Ben sizi mecburen götüreceğin. Hemşire hanım serum takalım. Öylece en yakın acile götürelim.”

Kalabalıkta onun sahtekar olduğunu hemen anlatamazdı. Ambulansla onu alıp karakola teslim edebilirdi. Cumhur yanlarında bir ay kaldığı için ambulansla hasta nakil işleyişini iyi biliyordu

“ Formu getir, nakil reddini imzalayacağım.”

“ Hayır, sizi acile götürmek zorundayım.”

Şimdiki ekip arkadaşları Cumhur’u tanımıyordu. Bir yandan da telefonla komutayı arıyordu. Kalabalıkta yüksek sesle anlatmanın dezavantajını düşünerek komuta merkezde ki sorumlu hekime mesaj attı

‘ Geçen Ramazan ayında sahte ATT stajeri olarak istasyonumuza gelen ve telsizimizi çalan Cumhur ile cami avlusundayız. Onu hastaneye götürme diye alacam. Bana destek ekini gönderin. Polise de haber verin.’

Cumhur tabii ki çok iyi bir sahtekardı. Niyetini çok iyi anlamıştı. Kalabalığı geri geri yarıp uzaklaşmaya başladı.

“ Ben hastaneye gitmek istemiyorum.”

Onu öylece götüremeyeceğini anlamıştı. Bu defa kalabalığa bakarak yüksek sesle konuştu

“ Ey ahali beni iyi dinleyin. Gördüğünüz gibi hastaneye gitmek istemiyor. Çünkü gerçekten hasta değil. Hasta numarası yapmış. Böylece insani duygularınızı sömürmek istiyor. Beni tanıdı. Çünkü aylar önce yanımızda sahte sağlıkçı olarak çalıştı. Bu sahtekarın kaçmasına izin vermeyelim. Yarın öbür gün sahte doktor, sahte müftü, sahte avukat hatta, sahte müdür , sahte başka bir meslek sahibi olarak aramıza yine karışabilir.”

Cumhur topluluğun şaşkın bakışları altında cami avlusunun kapısına doğru gitti. Peşinden gidince kaçmaya başladı. Yoğun 112 nöbetlerinde konsantrasyonun sağlamak için haftada iki defa düzenli koşardı. Bu yüzden bazen hasta yakınlarınca kovalanmaya ve bazen de kaçan hastaları kovalamaya antrenmanlıydı. Kentin ara sokaklarında ki koşuşturmaca bir çıkmaz sokakta son buldu. Birden duran Cumhur ona dönerek,

“ Ali abi bana ne yapacaksın?”

“Seni karakola teslim edeceğim.”

“Karakola teslim etsen hiç bir şey çıkmaz. Hiç bir şey ispatlayamazsın. Gerçek ismimi bile bilmiyorsun. Bırak beni gideyim.”

“ Yine de senin gibi sahtekarlara yapılacak bir şey vardır.”

Cumhur’u ve onun gibilerini bu toplumda yaşatan çok şey vardı. O çok şeyler olduğu sürece sahtece şeyler sahici olarak devam edecekti.”

Yıllar sonra sahte diplomalar ve sahte meslek sahipleri gündeme gelirken, sahtekar Cumhur’un oldukça sahici hikayesini hatırladı. Demek ki Cumhurlar kariyerlerini ilerleterek bizimle birlikte yaşamaya devam ediyordu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Veysi Ülgen Arşivi