Veysi Ülgen yazdı: Sadece hakkını geri vermek istemişti

‘Hak’ ile ilgili olan her şey, onun için yaşamın ta kendisiydi. Ancak aynı zamanda yaşamın en zor tarafıydı.

Çünkü en temel hak olan ‘yaşam hakkının ‘ ihlal edildiği bir dünyada ‘ onca hakkı’ nasıl koruyabilir ve nasıl kazanabilirdi?

‘ Dünyayı bunun için kurtaramam ama kendi sorumluluğumu kurtarabilirim’ diye kendi yolunu çizmişti. Hem başkasının hakkını yemeyecek, hem de kendi hakkını koruyacaktı.

Yağışlı bir pazar günü kendini her metropol sakini gibi alışveriş mağazaları merkezinde buluverdi. Elbette o da bu sistemin insanıydı. Ve elbette kısaca AVM denilen sistemin mekanlarından kurtulamazdı. Ve de burada, yani AVM’de mutlaka bir şeyler alacaktı.

Metropolün ve alışverişin kölesi olarak kendini bir mağazada buluverdi. Diğerleri gibi kendine engel olamamıştı. Elbise, ayakkabı derken, poşetlerle kendini kasiyer bölümünde, sırada beklerken buluverdi.

Kredi kartıyla yaptığı alışveriş sonrası avm. nin kafelerinden birinde oturdu. Elinde ki fişi ve aldıklarını kontrol etti. Ayakkabı faturada gözükmüyordu. Kasiyer ayakkabıda ki alarmı sökmüş, poşetlemiş ama faturaya yansıtmayı unutmuştu.

Birden irkildi. Bu mağazanın aslında onun için başka bir anlamı vardı.

Beş yıl önceydi. Gece uykusu kaçınca elleri yine cep telefonuna uzanmıştı. O belalısından onlarca çağrı ve mesaj vardı.. Son mesajında “ karakoldayım, ifade veriyorum. Yalnızım…” diye yazarak ondan yine yardım istiyordu

Aslında onunla görüşmek istemiyordu. Hiç bir diyaloğu yoktu. Aynı işyerinde selamlaşmayı bile kesmişlerdi. Gitmesi doğru değildi. Tanıdık bir avukatı göndermeliydi. Ancak bu duruma kızabilirdi. Üstelik zor durumdaydı. Sonuçta istemese de gitmeye karar verdi.

“ Karakolun adını söyle, hemen geliyorum.”

Hızlıca söylediği karakola yolladı. Karakolun kapısındaki görevliye yaklaştı.

“ Burada kız arkadaşım ifade veriyormuş. Onun için geldim.”

“ Mağaza hırsızları mı?”

“ Hayır?”

“İçeride iki kadın getirdiler. Mağazadan elbise çalarlarken kapıda kameralara yakalanmışlar. İçeride bildiğim başka kimse yok.”

Elbette bu defa meselenin siyasi olmadığını biliyordu. Yoksa karakoldan bu kadar rahat aramaz ve gel demezdi. Ama bir mağaza hırsızlığı olacağına da kesinlikle inanmıyordu.

Tam o esnada dağınık saçlarıyla arkadaşı kapıda görünüverdi

“Hadi çabucak gidelim!”

“İfadeyi verdin mi?”

“ Evet?”

“Ne oldu? İçeride sana kötü bir şeyler yaptılar mı?”

“ Hayır… İfade verdim ve çıktım.”

“Neden ?”

“ Eniştem eve geldi. Ablama hakaret etti. Kapıda onu ittim. Merdivenden düştü yuvarlandı. Ayılınca gelip beni şikayet etmiş. Rapor almış… Böylece ifadeye çağırdılar…”

Belki karakol girişinde ki polis meseleyi karıştırmıştı. Hem polis iki kadın demişti. Şimdi tek başına çıkıyordu. Demek ki eniştesini darp ettiği için buradaydı.

Birlikte araca yanaştılar. Karakol gerginliği bitmiş, üzerinde ki o tanıdık öfke geri gelmişti.

“Aracına binmezdim. Ama taksi param yok?”

“ Bunun için mi beni çağırdın?”

“Evet. Kimseyi bunun için arayamazdım.”

“Niye arkadaşların var, ailen var, sevgilin var. Onları çağırabilirdin! Ben senin neyinim ki! Neyse şimdi bir taksi tutar, gönderirim seni .”

“Sen en iyi arkadaşlarımdansın. Seninle geliyorum tabii ki. Sadece kimseye bu geceden bahsetme!” dedi durumu toparlamaya çalışırken.

Yine de bir yabancı gibi arabaya bindi. Bir paçacının önünden geçerken” çok ta acıkmışım “ demesi üzerine paçacıya hızlıca geri döndü. Önlerine gelen taslardan bir kaç kaşık paça içmişlerdi ki,

“Bitiremeyeceğim. Çok yorgunum. Ben eve gitmek istiyorum!” dedi. Gece onu eve bıraktı. Ertesi günü yine hiç konuşmadılar. Üzerinden uzunca bir zaman geçti. Bir gece yine sık aramalar ve mesajlarla karşılaştı. Yine kıramadı. Onunla buluşmaya gitti.

“Yine ne istiyorsun?”

“ Yine senden destek, yani borç istiyorum.”

Önceki borcunu daha ödememişken şimdi yine borç istiyordu. Borç stresine girmemek için parayı ona bağışlamıştı.

“ Eskisini de ödeyeceğim.”

“ Eskisini unut. Dayanışma amacıyla vermiştim… Benden yine istiyorsan yine sıkıntıdasın… “

“ Ceza aldım? Buralardan gideceğim. “

“ Yoksa yurt dışı mı? Öyleyse bunun için çok para lazım. Ben de o kadar çıkmayabilir. Hem neden ceza aldın? … Tabii ki söylemek zorunda değilsin!”

“ O geceyi hatırlıyorsun ?”

“Enişteni darp etmiştin.”

Bir süre bekledi.

“Yoksa başka bir şey mi? Mesela mağazadan elbise falan çalmak mı ?”

“ Eniştemle kavga da doğruydu… Ben hırsız değilim!…Ben kamulaştırma yapıyordum… Hem sen nerden duydun?” diye tepki gösterdi.

“ Bana o gece girişteki polis söyledi. Ama iki kadın demişti. Sonra sen yalnız çıkınca sana inandım.”

“ Önce ben ifade verdim. Onunla da kavgalıydım. O yüzden seni aradım. Ama yanlış yaptığımı fark etmiştim…”

“Polis söylemeseydi de ben duyardım. Sen her şeyini herkese anlatıyorsun zaten! Kamulaştırma!!! Bunu eski devrimciler yapıyordu. Geçenlerde izledim. Tarık Akan’ın Demiryolu filmi var. Market araçlarından mal çalıp halka dağıtıyorlardı. O yöntemler geride kaldı!”

“Elbiseleri ihtiyacı olanlara verecektim. Ama güvenlik kameraları bizi tespit etmiş…“

“Neden o gece bana doğruyu söylemedin?

“Haklısın… Yanlışlarım var… Bunları şimdi konuşmayalım. Sana güvendiğim için söylüyorum. Şimdi bana borç verecek misin vermeyecek misin?”

Unutmak istediği bu meseleyi ona hatırlatan aynı mağazada sonuç bakımından benzer bir olayı yaşamasıydı. O bilerek yapmıştı. Kendisine yanlışlıkla verilmişti. Ama yanlışlık bile olsa o eski arkadaşının konumuna düşmek istemiyordu.

Hem kimsenin hakkı ona geçmesin diye ayakkabıyı mağazaya geri verecekti. Sonuçta ‘ hak ‘ meselesinde hassas biriydi. Bu düşünceyle satış reyonuna geldi. Kasiyerin yanında kravatlı biri vardı.

“Hanımefendi. Galiba bu ayakkabıyı geçmeyi unutmuşsunuz!”

Kravatlı adam irkildi. Kasiyere öfkeli öfkeli baktı. Başını salladı ve gitti. Asgari ücretli kasiyer de ona öfkeli öfkeli baktı.’ Neden geri getirdin. Bunun cezasını maaşımdan kesinti ile bana ödetecekler’ demek istiyordu.

Evet, hak yemeyeyim derken, belki bir çalışanın hakkının yenmesine neden olacaktı. Gelmeseydi onca alış veriş içinde belki gözden kaçardı. Kimin yaptığı belli olmazdı. Ama kendisi gelip çalışanı açıkça ele vermişti.

Belki onu geri getirmemeliydi. İhtiyacı olan birine vermeliydi. O zaman eleştirdiği arkadaşı gibi olacaktı. Ona göre mağazalar haksız kazanç sağlayan kapitalist kuruluşlardı.

Belki o çaldıklarını gerçekten ihtiyacı olana mı vereceğine mi inanmamıştı.

Belki de meselenin kendisine karşı çıkıyordu.

Bu çelişkilerle mağazadan çıktı. Belki o eski arkadaşına kızmasının nedeni mağaza hırsızlığı ya da kamulaştırma meselesi de değildi.

Belki de bir daha olmasını istemediği başka onca şeydi. İşte o çok şeyin düşüncesi geri gelirken yine yüreği incinen yerlerden sızlamaya başladı.

O meçhul, eskimiş, terkedilmiş anıların sızısıyla metropolün bir pazarı daha sona eriyordu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Veysi Ülgen Arşivi