Şakir Diclehan yazdı: Üstad Sezai Karakoç’u sevenlerin dikkatine (1)

"Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ve vardır her vahşi çiçekte gurur

Bir mumun ardında bekleyen rüzgâr

Issız ruhumu sallar da durur

Zambaklar en ıssız yerlerde açar"

Bu dizelerin yer aldığı Mona Rosa şiirini, magazin boyutundan kurtarmak için: "Yüzyılın Ses Getiren Efsanevi Aşk Şiiri MONNA ROSA'DAN LEYLA İLE MECNUN'A " isimli eseri 2017 tarihinde basmış ve 1 aylık gecikme ile Üstad Sezai Karakoç'a takdim etmiştim.

Sezai Karakoç'un adeta bir şehir efsanesi haline gelen Mona Roza ve Leyla ile Mecnun isimli şiir kitaplarını yansız araştırma ve incelemelerin ışığı altında, detaylı bir şekilde ele alıp açıklanmaları gerektiğine inanarak hakikat adına ve bu amaçla bir çalışma konusu yapmıştım.

Karakoç'ta "aşk"ın ilk büyük konaklayışı Mona Rosa şiiriyledir. Ancak şiirdeki bireysel serüven, şiir sanatının bütün değerleriyle çevrili olarak ileride yazacağı" Leyla ve Mecnun" kitabının bir temeli, bir altyapısını oluşturur. Çağdaş bir" aşk ağıtı" kabul edilen ve nitelendirilen Leyla ile Mecnun kitabının son bölümündeki söyleyiş, etten, kemikten ve sinirden kurtulan şiir kahramanı, bilgeleşir, idrak ve evren değiştirerek en sonunda "aşk", "ışık" olur ve düz söyleyişten derin anlam içeren gizemli söyleyişlere bürünür.

Havada dolaşan düşünceler veya içimizde saklı şekilde duran duygular vardır. Ancak onu hiç kimse derleyip toplayıp söyleyemez veya dillendiremez. Sonra biri, kaderin tayiniyle ya da görevlendirmesi ile ortaya çıkar ve onu dile getirir. O zaman da kimse yadırgamaz söyleneni... Herkes: "ben de böyle düşünüyordum" der. İşte bunun gibi hepimizin ayrı ayrı olmak istediğimiz o insan, çoğu zaman sanatkâr veya şair dediğimiz kimsedir.

Sezai Karakoç, hem hece ölçüsüyle ve hem de akrostiş olsun diye bir şiir yazar. Mülkiye, yani bugünkü adıyla Ankara siyasal bilgiler fakültesi ikinci sınıfındadır. Söğütözü, Ankara'nın ünlü piknik yeridir. Sınıfça hep beraber oraya giderler. Bir bahar günüdür ve tarih 20 Nisan 1952 yılını göstermektedir. Yazdığı şiirden haberdar olan birkaç arkadaşı, o kır gezisinde: "Sezai, yeni şiirini oku" diye tempo tutturunca, çekingen, utangaç ve lavları bünyesinde barındıran dağ misali o genç, sürekli ısrar ve istek üzerine ortaya çıkarak okumaya başlar bu şiirini... Şiir, çok beğenilir ve akşamleyin yurda döndüklerinde, üçüncü sınıftan bir arkadaşı yanına gelerek "Sezai o şiiri rica edebilir miyim?" Der ve alır kendisinden Monna Rosa isimli şiirini... Aradan belli bir süre geçince şiiri alan arkadaşı, Hisar Dergisine ulaştırır Karakoç'un bu şiirini... Sonradan dilden dile dolaşacak olan bu güzel şiir, Hisar Dergisi'nin Haziran 1952 sayısında yayınlanır ve süsler bu derginin sayfalarını...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sakir Diclehan Arşivi