Şakir Diclehan yazdı: Bir Kültür Adamının Vefatı: İhsan Işık

“Neylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanamadın olacak.

Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak,

Taht misali o musalla taşında.

Ölüm, bu dünyadan Öteki dünyaya geçiş olayıdır. Doğum, nasıl bir tohum halinde ve bu dünyaya bir açılış ise, ölüm de öteki dünyaya bir açılıştır. Tohum, nasıl toprakta çürür, ancak onun bir özü boy atarak toprağının üstüne çıkar ve yeniden dünyaya, yeryüzüne kavuşuyorsa, gökyüzüne dal budak salan ağaç, bu tohumun toprak içinde ölüp de yeniden dirilmesinden meydana geliyorsa, insan da ölümle çürüyerek fakat gün gelince ölmeyen ruhu yeniden dirilen vücuduna kavuşacaktır. Ruhun önüne yeni bir dünya açılacaktır.

İhsan Işık arkadaşımız da, "Her nefis ölümü tadacaktır.” İlahi fermana uyarak dünyasını değiştirdi. En büyük görünmeyenlerden biri olan ölümü tattı. Hep sandığımız gibi, ölümün kendisi acı değildir. Acı, fizik çözülüşte, mafsalların ödevlerini terk edişinde, bir kemiğin öbür kemiği koyuverişinde, etin iskeletten kopuşunda ve bedenin artık anlamsız ve absürd hale gelişindedir. Acı, absürtten doğuyor. Yoksa ölümün kendisi acı değil, dayanılmaz derecede tatlıdır. İnsan, ölümün görünmeyenin büyüsüyle büyülenir, bu dünyayı böyle bir cezbe içinde terk eder.

Şair, yazar ve ansiklopedist İhsan Işık, Diyarbakır Sümerbank dokuma fabrikasında ustabaşı olarak çalışan Salih Işık ile Terzi Fikriye Işık (Güzel'in) ilk oğullarıdır. Babası, Risale-i Nur'a ilgi duyan ve okuyan biriydi.

Ben 1966 yılında Diyarbakır imam hatip okulunu bitirirken, kendisi o zamanlar aynı okulun 4 yıllık bir arayla orta kısmında okuyordu. Merhum Ali Nar hocanın keşfedip elinden tuttuğu, özel ilgi gösterdiği ve biraz da bu ilginin o yıllarda kendisine verdiği bir gururla arkadaşları arasında sivrilmişti.

O zamanlar İmam-Hatip mezunlarının ancak devam edebildikleri tek yüksekokul olan Yüksek İslam Enstitüsü'ne değil, Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne devam ederek mezun oldu. Çeşitli liselerde edebiyat öğretmenliği yaptı. Sonraki günlerde devletin çeşitli kademelerinde görev aldı.

Biyografi, sözlük ve ansiklopedi türünde birçok eserin basılmasına vesile oldu. Bunlar içinde "Geçmişten Günümüze Diyarbakırlı İlim Adamları Yazarlar ve Sanatçılar" ile " Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi" ön safa çıkmaktadır.

Ölü, bu hayattan üstün ve ileri bir yeni hayata başlayandır. Hele, ölen, kendini bir ideale adamış insansa, o, her iki dünyada da yeni bir hayata başlamıştır.

Daldığımız bu dünya uğraşları içinde ölümü unuturuz. Oysaki kış, yaz, Bahar ve mevsimlerin ölüş ve dirilişleriyle gidiş ve gelişi hep bizi uyarır.

İhsan Işık, "Eşref Saat" isimli şiirinde şu dizeleri kaleme almaktan kendini alamamıştı:

“Sen var ya sen

Geçen ve geçmeyen saatlerime ayna

Bir gün dedin ki bana

Artık dolanıp durma kapımda

Ey fırtına ey boran ve ey talihsiz adam

Senin için ıssız bir adadır dünya

Sılam yok mu senin ey yabancı

Şimşekler altında bir çadır

Zehirli bitkiler ormanı ya da"

Ankara'dan Kocaeli'nin Gebze ilçesine taşınan ve bir aydır Pendik Araştırma Hastanesi'nde yatan İhsan Işık, "ölüm çağrısı"nın dayanılmaz çekiciliğine kapılarak ölümün görünmeyen büyüsü ile büyülendi ve bu dünyayı öyle bir cezbe içinde terk ederek gitti. Allah gani gani rahmet eylesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sakir Diclehan Arşivi