Mehmet Sebih Altun

Mehmet Sebih Altun

Mehmet Sebih Altun yazdı: Güneşten Damlalar

Senarist yazdığı senaryoyu bitirdi. Kalemler ve sayfalar dört bir yana dağıldı. Gözlerinden yaşanılanları yazmanın hüznü, kalbinde beklemediği bir dünyanın burukluğu, aklında satır satır işlenen belirsiz yarınların korkusu.

Aradan otuz yıl geçti ve filmde ki baş karakterlerden birisi oyundan ayrıldı. Başrol tek ve savunmasız. Tabii ki yardımcı oyuncular kendi rollerinde oyunlarına devam ettiler.

Oysa unutulan bir şey vardı;

Tek başına bir film çekilmiyor.

*

Aslında herkes kendi hayatının baş karakteri ve başka hayatların figüranı veya küçük rollerinde oynayan yardımcı oyuncusudur. Kendi filminde ki büyük olaylar seyirciler için sadece izlenecek veya duygulanacak bir sahne olarak hafızalara kazınır.

Ve herkes kendisi için travma olacak olayların aslında herkesçe aynı ölçüde etkinlenmesini beklemektedir. Ama bu, hiç bir zaman mümkün olmamaktadır.

Yüreğine düşen Ateş düşenin kalbini yakar ama yakından uzağa gidince bu ateşin etkisi azalır.

Bazen ateş bölgeseldir ve bulunduğu alanın dışında hiç bir yeri etkilemez. Sadece dumanı hissettirir.

*

İki baş karakterlerden biri kalmış ve tek başına hiç bir sahne çekilemiyor. Ne mutfakta yemek, ne bulaşık, ne çamaşır yıkama ne de bir bardak çay demleme sahnesi yaşanıyor.

Ne odada bir iki kelam. Ne tebessüm edilebilecek bir kaç güzel anı. Ne evin içinde koşuşan çocuklar, ne de camlara konan kumrular. Ne kapıyı çalacak bir iki dost. Ne de selam verebilecek bir kaç arkadaş.

En çok görülen sahne tek başına kalan bir adam ve çaresizliği nedeniyle gözlerinden akan güneşten damlalar.

Artık izleyiciler de dağıldı. Kimse izlemez ve konuşmaz oldu. Unutuldu gün be gün. Aradan günler, aylar ve yıllar geçiyor ve aynı sahneler tekrarlanıyor. Gören duyan da yok, üzüntü, sevinç veya heyecan duyan da. Herkes kendi dünyasında, kendi duygularını yaşama telaşında. Çünkü herkesin hayatı kısa bir film ve yönetmen çok aceleci. Okunmayan senaryoların acı sahneleri. Bir bir ruhlara işliyor.

*

Asansör bekliyorum.

Bir iki dakika sonra geldi ve içeri girip en üst katın düğmesine bastım. Bir kaç saniye sonra asansör beklenen kata gelmiş ve kapı açılmıştı.

Dışarı çıkar çıkmaz büyük salonda hasta oturaklarında karşımda elinde peçete mendil ile gözlerini silen bir yiğit. Gözleriyle benden önce beni farketti. Elini kaldırdı ve beni yanına çağırdı.

Kelimelerin ağlayışları harflerin hüzünleri ve cümlelerin çaresizliği ile başlayan sohbet güneşten damlayan damlalarla devam etti.

Geçmişin izleri bir bir ayyuka çıktı. Birinin gidişi hayatımızdan ve geriye hiç bir şeyin kalmayışıdır. Aslında hayat belki de bir kaç kişi ile yaşanır. Kimin kimi ayakta tuttuğu ancak yokluğunda anlaşılır. Ama anlaşıldığı zamanda hiç bir anlamı kalmaz. Giden gider, kalan kalır .

*

Bir geri gelse giden günler.

Yeniden yaşansa geçmişte yaşananlar. Ve yapılmaması gerekenler yapılmasa.

Yaşanması gerekenler dolu dolu yaşansa.

Bütün hüzünler silinse yazılan alın yazısından.

Bütün kin ve düşmanlıklar başlanmadan engellense.

Bütün yanlış kararlardan dönülebilse.

Ölüm sevgi üzerine olsa.

Gerçek aşk zamanında anlaşılsa.

Ve dar-ı fâni dar-ı bekâya feda edilebilse.

Hiç bir zevki olmayan bu dünya cennet yapılabilse.

Çünkü gerçek maksat insanları cennete göndermeye çalışmak değil de her yeri cennet yapmaya çalışmak olmalıydı . Çünkü heryer cennet olursa herkes cenneti görür.

*

Sessizliğin içine hapsolunmuş nice çığlıklar yükseliyor. Engellenemez pişmanlıklar aklı esir alır ve bütün bedeni bir ömür boyu milim milim kemirir.

*

Anlatılamayanlar bazen bir kelime bile olamaz. Cümle kurduramaz. Bazen gözde yaş, açlığa aş, bazen de gönülde taş olur. Bazen elde mendil, gökyüzünde kandil, bazen ulaşılamayan uzak bir menzil, yalancıya kefil, uyanmaz bir gafil ve bazende kimsesiz bir sefil olur.

Zaman usta geçenler ise cahil, milyarlarca insan ve milyonlarca yıl da dahil, olmadı kimse muradına nail.

Beklenen ile gerçekleşen hayat hiç bir zaman birbirini tutmadı.

Ne hayaller gerçeklere ulaşabildi, ne de gerçekler hayallere ayak uydurabildi.

Hep hayal ederek yaşadık .

Ne maksadımıza ulaşabildik ne de hayallerden vazgeçebildik.

Çocukken iyi bir gelecek diye diye uyumadık, uyutmadık. Gelecekte gele gele pişmanlıklar geldi.

Bir tebessüm bile etmeden geldiğimiz yere gideceğiz.

Ne dünyayı fethedebildik ne de ahireti.

...

Sevgi ile kalın

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Sebih Altun Arşivi