Fatime Kartı yazdı: Allah’ın merhameti sayesinde onlara yumuşak davrandın...

“Sen onlara sırf Allah’ın lütfettiği merhamet sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onlara mağfiret dile, iş hakkında onlara danış, fakat karar verdin mi artık Allah'a tevekkül et, doğrusu Allah tevekkül edenleri sever.” (Ali imran/159)

Genellikle bu Ayet-i Kerime nüzul sebebinden bağımsız okunur ve anlaşılmaya çalışılır. Her ne kadar ayet genel bir anlama sahipse de nüzul sebebi ve ortamı ışığında okunduğunda Cenab-ı Hakkın, Nebi’si üzerindeki düzeltici rolü ve sevgili peygamberimizin muhteşem ahlakı, onun ahlakının peygamberliğine olan delaleti daha iyi anlaşılır.

Otoriteler bu ayetin sebeb-i nüzulunun Uhud savaşı sonrasında İslam ordusunun hezimetine sebep olan olaylar olduğunda birleşirler. Uhud Savaşı öncesi ve sırasındaki atmosfer ışığında değerlendirdiğimizde bu ayetin ifade etmek istediklerini daha iyi anladığımız gibi Cenab-ı Allah’ın, yüce ahlak üzere olduğunu söylediği sevgili peygamberimizin yine bizzat kendisi tarafından nasıl bir eğitime tabi tutulduğunu daha iyi anlama şansı yakalarız. Yüce Rabbimizin nebisini herşeye rağmen affetmeye, yumuşak davranmaya ve istişare etmeye davet etmesi bu dinin Allah tarafından gönderildiğine de delil teşkil eder.

Kureyş ordusu topyekûn bir savaş maksadıyla genç İslam devletine saldırı için yola çıkmıştı. Savaş kaçınılmazdı. Müslümanlar Rahmet Peygamberi önderliğinde zor bir karar için taktik belirlemek üzere bir aradaydılar. İki görüş arasında gidip geliyorlardı. Rahmet peygamberinin de aralarında bulunduğu bir grup, Medine'de kalıp savunma savaşı yapmaktan yana iken gençlerin oluşturduğu çoğunluk ise meydan muharebesinde ısrar ediyorlardı. Onlara göre oturup düşmanın Medine'ye kadar gelmesini bekleyip savunma savaşı yapmaktansa meydana çıkıp düşmanı karşılamak ve göğüs göğse çarpışmak daha kahramanca olacaktı. Nihayet bu grup hararetle fikrini ortaya koyunca Peygamber (S.A.V) istişare sonucuna uyup meydan savaşına karar verdi ve zırhını giydi. Kısa süre sonra düşmanı Medine dışında karşılama konusunda ısrar edenler Hz Peygamberin olduğu ortamda onun fikrine zıt bir fikirde bu kadar ısrar etmenin hatalı bir davranış olduğunu düşünerek Resulullah'a müracaat edip fikirlerinden vaz geçtiklerini söylediklerinde Resûl-i Ekrem onlara şöyle dedi: “Bir peygamber zırhını giydikten sonra Allah onunla düşmanları arasında hüküm verinceye kadar çıkarmaz. Eğer sabreder ve görevinizi yaparsanız Allah zaferi size ihsan edecektir” (Vâkıdî, I, 214)

Zafer için dikkat çekilen iki noktanın önemi hezimetten sonra acı bir şekilde anlaşılacaktı. Birincisi mücadelen yılmadan sabretmek, ikincisi görevini yapmak (emre itaat)

Savaşın başlamasından kısa bir süre sonra müminlerin zaferi ile sonuçlanmasına ramak kalmıştı. Allah’ın yardımı ile müşrik ordusu arkasını dönüp kaçmaya başlamıştı. Müslümanlar savaşı kazandıkları düşüncesi ile İslam öncesi alışkanlıklarının etkisi altında ganimetlere saldırmış müşriklerden kalan malları almaya başlamışlardı. Düşman ordusunun Müslümanları arkadan kuşatmasını engellemek amacıyla bir savaş taktiği olarak Ayneyn Tepesine yerleştirilen okçular bulundukları yerden olup bitenleri izliyorlardı. Müslümanların zafer sarhoşluğu içerisinde, arkasını dönüp kaçan düşman ordusunun geride bıraktığı dünyalıkları toplamaya koyulması, tepedeki okçular arasında ganimetlerden mahrum kalacakları düşüncesi oluşmasına sebep oldu. Ganimetlerden pay alamayacakları fikrinden dolayı olup bitene daha fazla seyirci kalmaya dayanamadılar ve azınlığın tüm itirazlarına rağmen mala tamah ederek cahiliye savaşlarında olduğu gibi meydana indiler. Savaş taktiğini iyi bilen Halid Bin Velid beklediği fırsatı yakalamış, geride kalan az sayıdaki okçuyu şehit ederek savaşı bırakarak mal mülk toplama derdine düşmüş olan İslam ordusuna arkadan saldırmıştı. Beklenmedik bu hamle karşısında gafil avlanan Müslümanlar neye uğradıklarını şaşırıp toparlanmaya fırsat bulamamışlar, bu arada kaçmaya başlayan düşman ordusu geri dönerek saldırıya geçince, iki güç arasında kalarak yenilgiye uğramışlardı. Mutlak bir zaferle sonuçlanacak olan savaşta, dünya tutkusu ve emre itaatsizlik yüzünden büyük bir hezimet yaşanmış 70 Müslüman şehit olmuş, merhamet peygamberinin kanı toprağa düşmüştü. 70 Müslümanın şehit olması demek Medine’deki her eve ateş düşmesi demekti. Üstelik şehitlerin naaşlarına yapılan muamele içler acısı idi. Tanınmaz hale getirilmişler, burunları kulakları parmakları kesilmiş, gözleri oyulmuş sevgili peygamberimizin amcası Hz.Hamza’nın iç organları etrafa saçılmıştı. Peygamberimiz bu manzara karşısında doğal insani duygularla müşrik cesetlerine aynı muameleyi yapacağını dile getirmiş bunu duyan ashabın intikam duyguları daha da kamçılanmıştı. Ama onu beşeri zaafların esaretinden kurtaran rabbimiz her zaman olduğu gibi onu düzeltmiş ve Müslümanın kendine yakışanı yapmasını sağlamıştı.

Bütün bu şartlar altında savaşın geldiği sonucu ve peygamberimizin içerisinde bulunduğu durumu düşünelim. Bir yandan istişare ettiğiniz adamlarınızın gereksiz bir şekilde ısrarcı davranmaları, diğer yandan emre itaatsizlikleri ve bu durumun doğurduğu ağır bilanço... Bu şartlarda genel tavrınızda değişiklik olmasından daha doğal bir şey olamaz. Kızgın olabilir, bu kızgınlığınızla onlara sert davranabilir, onlarla istişareyi sınırlandırabilirsiniz. Hatta bu ve benzeri duygularla hareket etmeniz oldukça doğaldır. Tersi, bir beşer için çokta mümkün değildir.

Muhtemelen Müslümanlar ona karşı oldukça mahcup idiler ve bu mahcubiyetle yüzüne bakmaya cesaret edemiyorlardı. Zaten istişare sonunda bir mahcubiyet yaşamaları da bu konuda bize ip ucu verir. Fikirlerinde gereksiz ısrarları bile tek başına onları bu kadar mahcup edip ona müracaat etmeye götürmüşken emre tam bir itaatsizlik yüzünden bu kadar büyük bir zararla karşı karşıya gelinmesi mahcubiyetin derecesini anlatmaya yeterlidir. Böyle bir psikoloji içerisinde olan ashabın bir daha peygamberin karşısında fikir beyan etmeleri mümkün olmayabilirdi... Şehit edilen arkadaşlarından kendilerini sorumlu tutup bunalıma düşebilir, birbirlerini suçlayabilir, bir daha bellerini doğrultamayabilirlerdi... Ashabın bu psikoloji içerisinde olduğu böyle bir ortamda Yüce Rabbimiz bu ayeti indiriyor. Böylece bir yandan ashaba cesaret verip yaptıkları hatadan tecrübe kazanarak daha güçlü çıkmalarını sağlarken diğer yandan nebisinin ashabına karşı olan güzel ahlakından övgüyle bahsederek yapılan bu büyük hatadan sonra da onlara karşı olan bu tavrını devam ettirmesinin önemini hatırlatıyor. Sen onlara sırf Allah’ın lütfettiği merhamet sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onların bağışlanmasını dile, iş hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a güven, doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever.”

“Affetmek İslâm’ın eğitim metotlarından biridir. Yerine göre af, cezadan daha etkili olur. Bu sebeple Allah 152. âyette müminlerin Uhud Savaşı’ndaki hatalarını affettiğini ilân etmiş, bu ayette de Hz. Peygamber’e onları affetmesini, Allah tarafından bağışlanmaları için dua etmesini emretmiştir. Hz. Peygamber’in sahâbeye karşı yumuşak ve merhametli davranması sahâbe üzerinde büyük bir etki göstermiştir. Nitekim Uhud Savaşı’ndaki hataları affedilen sahâbîler bir daha böyle bir hata yapmamaya gayret göstermiş ve girdiği bütün savaşlarda Hz. Peygamber’in ve kumandanlarının emirlerine titizlikle uyarak zaferler kazanmışlardır. Hz. Peygamber’in müslümanlara karşı bu şekilde merhametli davranması neticesinde birçok kimsenin müslüman olduğu da rivayet edilmiştir. Yüce Allah Hz. Peygamber’i İslâm’ı yaşamak üzere örnek bir insan olarak gönderdiği gibi arkadaşlarının da sonraki nesilleri yetiştirebilecek seviyede örnek bir toplum haline gelmelerini istemiş, bu sebeple Hz. Peygamber’e onları en güzel bir şekilde yetiştirmesini emretmiştir. Bu cümleden olarak onların şahsiyetlerine değer vermesini, onlarla istişare etmesini, onlara görev verip sorumluluk duygularının gelişmesi için çaba göstermesini, hatalarını bağışlamasını, günahlarının affı için dua etmesini emretmiştir. Böylece müslümanların hem Hz. Peygamber’e hem de birbirlerine karşı sevgi ve saygıları daha da artarak birlik ve beraberlikleri sağlanmış, münafıkların istismar edebilecekleri kapılar kapatılmıştır. (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 700-705)

“Allah’ın merhameti sayesinde” terkibinde dikkat çeken önemli noktalar vardır. Bunlardan birisi her türlü merhametin kaynağının Allah olduğu, bir diğeri Müslümanların arasındaki merhametin Allah’ın rahman sıfatının tezahürü olduğunun farkına varılarak bu ilahi duygunun kıymetinin bilinmesi ve özellikle İslam toplumunun birbirleriyle olan ilişkilerinde geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekmedir.

Peygamber ve ashabı arasındaki muhteşem ilişki onları çağlara örnek toplum haline getirmiştir. Karakterleri vahiy doğrultusunda, eşsiz eğitimci son peygamberin eliyle şekillenen bu insanlar benzersiz bir toplum meydana getirdiler. Onlar hatadan ari insanlar değillerdi. Ancak yaptıkları hata kendilerine olan güveni kaybedip içlerine kapanmaya sevk etmek yerine hatalarından ders çıkararak Rablerinden ve Peygamberlerinden aldıkları güven ve enerji ile inanılması zor başarılar ortaya koydular. Rabbim bu çağın Müslümanlarına da bu ilhamla hareket etmeyi nasip etsin...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatime Kartı Arşivi