Büyük Hac Öğretimi 3

Nihayet beklenen büyük gün geliyor, terviye günü hacılar ihramlarına bürünüyor. Herkeste heyecanla beraber, bir yanlışlık yapar mıyım, hacıma halel gelecek bir hata yapar mıyım, bir aksilik olur mu korkusu hakim. Bu heyecan ve korku beraberinde sürekli dua halinde olmayı getiriyor.

Dikkatli, diri, uyanık...

Ve Arafat..

Müslümanların dimağlarında tarifi imkansız çağrışımlara sahip. O, sadece özel bir yerin adı değil elbet.

O'nu tarif etmek, kavramlara sığdırmak ne mümkün!..

Yıl içerisinde özel bir zaman özel mekan ve özel insanların buluşması... üç özelin biraraya gelmesi...

Bu özellikte başka bir isim bilmiyoruz. Bu özel an, mekan ve insanın buluşması gerçekleşmez ise tam bir yıl beklemek gerekecek. Bu anlatılması imkansızlığı, "hac Arafattır" sözü en iyi anlatmaktadır belkide. Birçok menasiki içerisinde barındıran haccı böyle anlamlandırmak, diğer menasiklerin önemli olmadığını değil, Arafatın anlatılamaz özelliğine vurgu yapmak için olabilir.

İhrama girmekle ve Arafata çıkmakla milyonlarca insan tek vücut halinde boyut değiştiriyor. Artık yeryüzü mekanı, vücut mekanı ve zaman yok. Ruhlar, beden ve yeryüzü mekanından sıyrılmış...

Tüm elbiselerinizden soyunuyor, bir kenara atıyor, benliğinizden tecerrüt ediyorsunuz. Aslına bakarsanız gerçek benliğinizi bulma peşindesiniz. Ama bunun için önce vaz geçmelisiniz. Yalancı benleriniz, maskeleriniz, sizi sizden alan, uzaklaştıran, yabancılaştıran, yapmacık, yalancı...

Ne varsa hepsinden sıyrılıp hürleşme ameliyesi.

Memleketinizi, ailenizi, sevdiklerinizi bırakıp Kabe'ye, Allah ile buluşmaya geldiniz.Tavaf yaptınız, benliğinızden sıyrılıp O'nu merkeze alarak Allah için döndünüz. Gerçek vatanın, gerçek sevginin ne olduğunu, Allah'a yolculuğun anlamını keşfettiniz. Ama bu yetmez, Allah'ı daha iyi tanımak için kendinize yapmanız gereken bir yolculuğunuz olacak. Arif olma yolculuğudur bu...

Allah'ı derinden keşfetmeniz için o çok sevdiğiniz Kabe'yi terkedip Arafat'a yönelmeniz lazım. Yani kendinize yolculuk. "Allah'ı bilen kendini bilir" yada "Kendini bilen Allah'ı bilir" Nasıl bir şeyse! kendini tanımakla Allah'ı tanımak arasındaki kopmaz bağlantı. Arafat kendini bulma ameliyesidir. Yani en önemlilerinden biri. Arafat şudur demek ne mümkün zira. "Hac Arafattır" denebilir. Lakin, "Arafat hacdır" denemeyecegi gibi.

Sanırım Arafat'ta haccın künhüne varmak daha mümkün oluyor. Kelimenin kökünden de anlaşılan o. Bu yüzden Arafat'ta daha çok tefekkür, tevbe ve dua üzerinde durdum, hacılarıma bunu tavsiye ettim.

Arafat'ta kendine dönmek, kendini değerlendirmek, artı ve eksileriyle kendini tanımak, kendini olduğu gibi kabul etmek, mazeret uydurmadan, savunmaya geçmeden...

Teslim olmak hatta...Kayıtsız şartsız...

Allah karşısındaki konumunu gözden geçirmek...

Aslında "ölmeden önce ölebilmek", kendini hesaba çekmek, çekebilmek.

Ve.. sonraki yaşantısında ölüm bilinciyle yaşama sanatını öğrenmek...

Burada sadece kendiyle, yani iç alemiyle ilgilenmek gerek. Ama bunu kalabalıklar içinde başarmak, işte zor olanda bu. Her yerde insanlar, çadırda, yanıbaşında, sağında, solunda, dışarda... Ama sen hiç biriyle değil sadece kendinle meşgul olmalısın. Hatta içinde bulunduğun mekan bile ilgini çekmemeli. Kesret içinde, yalnız... Tıpkı mahşer gibi. Sevgili Peygamberimiz mahşerde her bir insanın başkalarını göremeyecek kadar kendi derdiyle meşgul olacağını anlatmıştı validemiz Hz Aişe'ye.

"O gün kişi kardeşinden kaçar, anasından ve babasından, dostundan ve evladından. Çünkü her birinin başından aşkın işleri vardır" (Abese/34-37)

Arafat vakfesinden sonra Müzdelife vakfesi. Bunca hareket arasında iki Vakfe yani iki duruş.

Neden Vakfe?.. Ne ifade ediyor olabilir? Şüphesiz ki çok şey...

Bana, daha çok dünya yolculuğunun debdebesi içerisinde kendimizi kaybetmememiz için zaman zaman durup şuur tazelemesi yapmamız gerektiğini çağrıştırıyor. Dünya yolculuğu, bulduğunu kapıp götüren bir sel misalidir. İnsan bu sele kapılmayagörsün. Kurtulmayı düşünecek kadar bile zaman bulamayabilir. Kişi, nasıl bir akıntıya kapılıp gittiğini, nasıl iradesiz yaşadığını, iradesine esir alanı unsurları ancak vakfelerde keşfedebilir.

Vakfe, durmak...

Büyük bir hengame İçerisinde hayatını sürdürürken bu akıntıyı bir süreliğine durduruş. Durup kuşbakışı seyrediş; kendini, hayatını, kendisini kendinden alan unsurları temaşa. Nasıl bir sele kapıldığını keşfediş. Elini atıp kendi kendini o selden çekip çıkarmak, dahası Allah'ın ipine sımsıkı tutunup o akıntıdan çıkmak, hürleşmek, kendi olmak.

Hacdan sonraki yaşantısında zaman zaman durmak gerektiğine işaret... Yolcunun işaret levhaları gibidir vakfeler, yolda kaybolmaması, hedefini şaşırmaması için. Daha doğrusu yolun hedef olmadığını, kendisinin ise sadece bir yolcu olduğunu hatırlamadır.

Hacı, bu vakfeleri yaptıktan sonraki hayatını dura dura, içselleştirerek, durup düşünerek yaşamayı öğreniyor galiba. Akıntıya kapılan iradesiz bir çöp olmaktan kurtuluyor, akıntıyı durdurup neler olup bittiğine göz atabiliyor. Güçleniyor, güçleniyor...

Kendisine hükmeden tüm unsurları bir bir keşfediyor, bu unsurların kölesi ve oyuncağı olmaktan kurtulup sadece Allah'a kul olmak için hayatını eline alıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatime Kartı Arşivi