Telvin Kardeşlik Özkaya
ALIŞ-VERİŞ
Günümüzün en popüler aktivitesi, “alışveriş”…
Kelime “alış” ve “veriş”ten mürekkep olsa da “alış” üzerine kurulu bir çarkın içerisindeyiz. Alışveriş merkezleri, şehirlerin modern yüzü olmaya devam etmekte, özellikle gençlerin bir araya geldikleri, vakit geçirdikleri buluşma mekânları olarak tercih edilmektedir. Hal böyleyken, bu tür alışkanlıklarla tüketim kültürü biraz daha beslenmiş olmaktadır.
Almanın yani alışverişin insana iyi geldiği empoze edilen günümüz kültüründe vermek sadece menfaate dayandırılmaktadır. Oysaki dinimizde vermek almaktan, başkasını kendine tercih etmek, kendine harcamaktan daha değerlidir.
İsâr kavramı dinimizde başkaları için özveride bulunma anlamında ahlâk terimidir. İnfak, ihsan yine dinimizde yardımlaşma ve cömertlikle ilişkili kavramlardır.
Bakara Sûresi’ndeki üç Ayet-i Kerime bize vermenin nasıl olması gerektiğini öğretmektedir.
Bakara Sûresi 264 “Ey iman edenler! Allah’a ve âhiret gününe inanmadığı halde malını insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimse gibi sadakalarınızı başa kakmak ve incitmek suretiyle boşa çıkarmayın. O kimsenin misali, üzerinde toprak bulunan düzgün ve yalçın bir kayadır; kayanın üzerine şiddetli bir yağmur yağmış, onu çıplak halde bırakmıştır. Bu gibilerin kazandıkları hiçbir şeyden istifadeleri olmaz ve Allah, inkârcı topluluğa hidayet vermez.”
Bakara Sûresi 267 “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardıklarımızın iyilerinden verin. Kendinizin ancak içiniz çekmeye çekmeye alabileceğiniz âdi şeyleri hayır diye vermeye kalkışmayın. Bilin ki Allah zengindir, bütün iyilik ve güzellikler O’na mahsustur.”
Bakara Sûresi 215 “Sana ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “Harcayacağınız mal, ana-baba, yakınlar, öksüzler, yoksullar ve yolcular için olmalıdır. Hayır olarak ne yaparsanız muhakkak ki Allah onu bilir.”
Ayetlerden mesajları özetleyecek olursak:
İnfak ve tasadduk gösterişten uzak, yalnız Allah rızâsı için yapılmalıdır.
İnfakta bulunan kişi onu alıp kabul edenin onurunu zedeleyecek davranışlardan kaçınmalıdır.
Yapılan yardım en iyi ve en kaliteli mallardan seçilmelidir.
İnfakın yerine ulaşması için gerçek ihtiyaç sahipleri tesbit edilmelidir.
Ebû Zerr-i Gıffari şöyle anlatmıştır: Bir gün Allah Rasûlü (s.a.s) ile birlikte öğle namazı kıldık. Mescide bir yoksul geldi ve oradakilerden sadaka istedi, fakat kimse sadaka vermedi. Yoksul ellerini semâya kaldırarak: “Ey Allâh’ım, şâhit ol ki Rasûlullah’ın mescidinde sadaka istedim ama kimse bana bir şey vermedi.” dedi.
Hazreti Ali o esnâda rükûda idi. Yoksula sağ elinin küçük parmağındaki yüzüğü işâret etti. O da gelip parmağındaki yüzüğü aldı. Hazreti Ali’nin işâretini ve yoksulun yüzüğü alıp gidişini Rasûl-i Ekrem Efendimiz de görmüştü. Bu hâdise üzerine şu Ayet-i Kerîme nâzil oldu: “Sizin velîniz (dostunuz) ancak Allah’tır, Rasûlü’dür ve îmân edenlerdir ki, namaza devâm ederler ve rükû hâlinde (bile) zekât verirler. Kim Allâh’ı, Rasûlü’nü ve îmân edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allâh’ın tarafını tutanlardır.” (el-Mâide, 55-56) (Râzî, XII, 23; Taberî, VI, 186)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.