Telvin Kardeşlik Özkaya
Telvin Kardeşlik Özkaya yazdı: Her şey O’ndadır
“O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir. Beni yediren ve içirendir. Hastalandığım zaman bana şifa verendir. Canımı alacak olan, sonra beni yeniden diriltecek olandır. Hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum yine O’dur.” (Şuara Suresi 78-82)
Hz. İbrahim’in dilinden bize aktarılan ayetler, Yüce Rabbimizin kâinatın yegâne maliki, terbiye edicisi, rızık vereni, şifa göndereni olduğunu haber verir. Hayatın ve ölümün sahibinin olduğuna, dünya hayatının geçiciliğine, kıyametin yeniden dirilişin gerçekleşeceğine ve hesap günü tüm fiillerimizden sorumlu olacağımıza işaret etmektedir.
İnsan genel itibariyle dünya hayatında iki türlü duygu yaşar. Ya sıkıntılıdır veya mutlu ve huzurludur. Zorlukların da kolaylıkların da sahibi Rabbimizdir. Unutulmamalıdır ki her şey O’ndandır. İnsan bütün hayatı boyunca zaman zaman korkular yaşar. Elindeki nimetlerin kaybolmasından veya elde etmeyi ümit ettiği hedeflerinin eline geçmemesinden endişe duyar. Bu anlarda unutmamalıdır ki bütün nimetleri veren Malik-ül Mülk olan Allah’tır. İnsan Rabbiyle olan ilişkisinde her durumda kul olduğunu, tek sığınağı, tek dayanağı ve ona “şah damarından daha yakın olan”(Kaf,16), aynı zamanda Rahman ve Rahim isimlerinin sahibi merhametli bir Rabbinin olduğunu unutmamalıdır.
Bir kulun en yüce hedefi Allah'ın rızasına kavuşmaktır. Hakk’ın rızasına uygun bir hayat süren insanın korku ve endişelerinden tamamen sıyrılması mümkün değildir Çünkü dünya fanidir ve her an sahip olduğu her şeyi yitirebilir. Bu noktada insana güç veren iman duygusudur ve Allah'a tevekkülü ve teslimiyetidir. Dünyada yaşanabilecek en derin acılar karşısında Filistin’li kardeşlerimize güç veren Allah’a olan imanları ve her şeyin O’ndan geldiğine olan teslimiyetleridir. Dillerinden dökülen yegane cümle “Hasbiyellahu ve ni’mel vekil”, “Allah bize yeteri O ne güzel vekildir” cümlesidir. İşte insanın dünya hayatı karşısında ulaşması gereken bilinç seviyesi budur. Başına gelen nimetler de O’ndandır, başına gelen musibetler de O’ndandır. O her şeyin sahibidir, dilediğini verir, dilediğini alır. Bu hal üzere olan mü’min acınacak bir durumda değildir. Hz. Peygamber (s.a.s) bunu şu şekilde tanımlamıştır: “Mü’minin durumu gıbta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.” (Müslim, Zühd 64)
Bu minvalde Talak Suresi’ndeki ayetler de dikkat çekicidir: “Böylece, Allah’a ve âhiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir ki, kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar. Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim de Allah’a tevekkül ederse O kendisine yeter. Şüphesiz Allah emrini yerine getirendir. Allah her şeye de bir ölçü koymuştur.”
Rabbine edişesiz ve korkusuzca dayanan bir kul, yaşadıklarını anlamlandırırken kötü veya iyi diye tanımladıklarının da yanlış olabileceğini unutmaz. Çünkü onun için hayır veya şer getireceğinden emin değildir. “Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.” (Bakara,216) Bu sebeple elinden geleni yaparak sonucu Rabbine bırakmak, gerçekleşecek olandan elem duymamak veya sevincin de baki olmadığını unutmamak kulluk vazifesidir.
Hazret-i Mevlânâ bu konuyu şöyle özetler: “Ey delikanlı! Bu ten bir misafirhânedir. Her sabah, senin misafirlerin olan gam ve neş’e oraya koşarak gelirler. Uyanık ol; sakın bu misafir benim boynumda kalır, deme! O, yokluğa uçar gider. Yani sürûr ve gamın bekâsı yoktur. Gayb âleminden ne gelirse gelsin, o senin gönlünün bir misafiridir. Onu dâimâ hoş tut! Yani, gamdan ötürü üzgün; sürûrdan dolayı da çok neş’e içinde kalma!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.