Sakir Diclehan
Bir aydınımızın örnek davranışı: Haluk İmamoğlu ve Sezai Karakoç’la kırk saat
Bir toplumda, hem kültür ve sanat alanında, hem de ruh, inanç ve ahlak planında güçlü, yeni, sağlam ve bütüncül bir idealin sahibi olmak ve bu ideali gerçekleştirmek üzere gençlere büyük çapta ihtiyaç vardır. Son zamanlarda (Z) kuşağı diye bir kavram girdi toplum ve politika hayatına...
Zayıf, kişiliği silik ve kendine güveni olmayan bir insan haline geldi Doğu insanı ne yazık ki… Özellikle entelektüel kitle, bu tip felsefi, görüş ve düşünceler karşısında ümitsizlik ve karamsarlıkla, kişiliğini inkâra ve gerçek değerini bilmeme hata ve psikozuna düştü.
Ülkenin tek kurtuluş çaresi, inançlı, donanımlı, kültürlü, toplumla barışık ve insanlıkta yaşayacak evrensel değerlere sahip çıkacak bir gençliğin yetişmesinden geçiyor. Cami yapmak, vakıf veya dernek kurmak, elbette ki güzel bir iş, girişim ve eylemdir. Ancak tekrar ayağa kalkmak ve dirilişi gerçekleştirmek için mutlaka yeni bir nesil yetiştirmek zorundayız. Bu da okuyan ve kendini yetiştiren bir aydın gençliğe ihtiyaç vardır. Dinine ve diyanetine inancı zayıflayan aydın zümre, bir zamanlar içinde yaşadığı güçlü toplumdan övünç duyduğu zengin uygarlıktan ve sırtını dayadığı kuvvetli idareden nefret eder hale gelmiştir bugün. Batı Medeniyetinin parıltısı, onu hayrete düşürdüğü gibi inancında da sarsıntı meydana getirmiştir. Değer ve üstünlüğe olan güvenini yitirmiş ve güçlü rüzgârlar önünde savrulur hale gelmiştir..
Risale-i Nur kaynağından beslenen, manevi ve medeni varlığıyla kendi benliğini, halkın ve gençliğin içinde gören Haluk İmamoğlu, sınırlı gelirine rağmen piyasaya çıkan eserlerden belli miktarda alıp gençlere dağıtmaktadır zaman zaman. Bizim de çıkan, alanında oldukça yeni olan ve ses getiren “Sezai Karakoç’la KIRK SAAT” isimli kitabımızdan satın alarak Hakkari’de dergi çıkaran ve tüm yoksunluklara karşın, kültür, düşünce ve edebiyatın gençlik arasında rağbet görmesi ve kök salması için okuyan 20 genç tespit edilerek kendilerine yollandı.
Mümin insan, ortama uymaz, aksine işleri aslına döndürmek, devranın çarpık ve eğilmiş boynunu düzeltmek, eğriyi doğru ve bozulmuşu ıslah etmek üzere bu bozuk ortamla mücadele etmek zorundadır. Bütün bunlar, onu yıkmaya kökünden kazımaya ve dikkat çekecek eylemlere girişmeye zorlasa da... Bu da ancak kitapla ve kültürle olur.
“SEZAİ KARAKOÇ’LA KIRK SAAT”(İstanbul,2019) ismiyle genç kuşakların zevkle ve büyük bir heyecanla okuyacağı tarzda kaleme almış ve gün ışığına çıkmış bir eserdir. Özellikle, Resim, Sinema, Tiyatro, Televizyon, Kentler ve Üniversiteler hakkında Karakoç’u merkeze taşıyarak neler düşündüğünü ve daha iyi bir noktaya gelmemiz için toplumun ve gençliğin nelere dikkat etmesi gerektiğini, akıcı bir dil ve üslupla irdelemiş ve gündeme taşımıştır.
Sinema, çağın meydana getirdiği büyük bir sanattır. 7. Sanat denilen sinemayı görmezlikten gelemeyiz. Şiir gibi, mimari gibi, musiki gibi sinema da artık kendi başına bir sanat sayılabilecek geniş etkinliğe kavuşmuş ve bunun sürekli olduğu, aradan geçen yüz yıla yakın bir zaman içinde meydana çıkmıştır.
Çağımızda çok az insan, camiye gerçek anlamda bir fonksiyon yüklemekte ve bunun bilinciyle yaşamaktadır. Oysaki hayatın merkezine oturtulacak olan cami, kıyamete kadar ezanlarıyla bütün insanlığı Allah’a çağıracak, namazıyla Müslümanı Allah’ın katına yükseltecek, hutbesiyle üstün insanlık düzenini tebliğ edecek, doğruluklara doğrultacak, eğriliklerden çevirecek, vaazıyla ilim ve ahlâk, marifet ve hikmet dersini verecektir. Eserde, bu konu detaylı bir şekilde irdelenmiş ve ele alınmıştır
Sezai Karakoç’la KIR SAAT’ta, gençlere ve aydınlara ufuk açacak tarzdaki görüşlerden oluşmaktadır. Okunmasını kolaylaştıracak ve zevkli hale getirecek bir üslup ve kalıp içinde verilmiştir ve oldukça yararlı da olmuştur. Okuyucu, bu eseri, roman okur gibi eline aldığı zaman, bir daha bırakmayacak ve bir ummana dalmış gibi düşünce dünyasına dalmanın mutluluğunu tadacaktır. Yeni bir ruhla, eski toprağı eşelemek, küller içinde günün gülünü çıkartmaktır amaç…
Kahraman, zaman zaman bir ışık gibi ve topluma susamış vaziyette ortaya çıkar. Toplum da ona susamıştır. Bu iki susayışın karşılaşması, çağı, bir efsane havasına bürür. Pervanelerin döne döne kendileri bu ateşin içine atmaları gibi, insanlar da kendilerini bu susayışın ortasına bırakırlar. İnsanlığa gerekli olan, denenmesi felaketle bitecek ütopyalar değil, saf gönlün, arı zihnin ve yüce ruhun getirdiği, bağdaştırıp sistemleştirdiği, gerçek bilimin onaylayacağı ve sağlıklı toplum sezgisinin benimseyeceği, realitenin güvencesi düşlerdir. Yani hakikat ruhuna adanmış erlerin düşleri… İşte “SEZAİ KARAKOÇ’LA KIRK SAAT”, bu amaçla yazıldı. DİCLE YAYINLARI arasında çıkan eser, alanında ilk olma özelliğini taşımaktadır.
Haluk İmamoğlu’na teşekkürlerimizi sunarken, başkalarına da örnek olacağı dilek ve temennisiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.