Veysi Ülgen
Ve o rüyalar bir kez daha yarına kalıyordu
Kentin karanlığına ilerlerken bir ayrılığın hüznünü mü yaşıyor?
Yoksa kente ilerleyen şafakla yeni bir başlangıcın bedelini mi ödüyor?
Belki kentin meçhul gülü birazdan ona selam diyecek.
Ve belki Kürdün rüyası gibi her şey güzel başlayacak.
Ve belki de yine rüya Kürdün kabusu gibi bitecek.
Acaba tarih ona ‘ o senin geleceğe dair sevgin değil, ama bin yıllık esaretin mi ’ diyecek?
Evet her rüyaya sevgi ile başlamıştı. Sevgi neydi’nin gerçekten yanıtı varmıydı? Herkes gibi ,sevgi emekti, sevgi candı, sevgi kederdi, sevgi hüzündü diyebilir miydi?
Belki sevgi için şiirlerin sözü, hikayelerin özü ve romanın intikam haliydi diyebilirdi.
Meçhul rüya başlamamışken sevgi için ne derse desin ve ne yaparsa yapsın, bu kentin her sakini gibi anılardan kurtulamıyordu.
Onunla ölüme seri düşenlerin zamanında karşılaşmıştı. Yaşamı terk etme sınırında ki birinin elini tuttuğunu bilemezdi. Yıllar önce yine bir ölüm orucu mevsimin de ayrıldığı kadının da elinden tuttuğunu hatırlıyordu.
Araya giren hatır kırılmaz müstesna insanlar, iki kardeşini kirli bir savaşta yitirmiş bir kadının kardeşlerini evlendirme hasreti, kadının cazibesi, mücadele dışına itilmişliğin boşluğu, şairlerin bulaştırdığı sarhoşluk, başa bela cinsellik derken asıl olarak merhamete teslim oluyordu. Hassas dengeler, yüzükler, müzikler, kınalar, halaylar ve içine giriverdiği nikah defteri içinde herkeslere özenerek rol çaldığının farkındaydı.
Etler, kemikler, saçlar, sarmaş dolaş iyi gidiyor diyor görünürken kadının bir sorgu sürecine yelken açtığını merhamet farkıyla anlıyordu. Yine aynı güvensizlik yine aynı pişmanlık ve yine bir ilişkiyi bitirme yükü onu bekliyordu.
Aynı ölüler mevsiminde aynı gözyaşlarını döken, merhamet bekleyen iki ayrı kadınla ayrı zamanlar da karşılaşmıştı. Ve delicesine aynı kader ve de aynı sonu yaşamıştı.
Emek en yüce değer miydi?
Ve emek gerçekten sevgiyi üretebilir miydi?
Sevgi ve merhamet arasında nasıl bir ilişki vardı?
Neden sevginin delirmek dışında başka bir seçeneğiyle karşılaşmıyordu?
Bunların ağır yanıtları bir yumak gibi düşüncelerin de çatışırken tarihe ve felsefeye meydan okuyarak sanki yeniden başa dönüyordu. Yolu epey kattettiğini zannetmişken aşkı inkar edilen ve duygu beslenmeyen bir yıkılmış adama dönüştürülüyordu.
Neden, duygum aslında en başında da yoktu diyen kadına merhamet etmşti?
Acıma, sevmek, üzülmek, erkeğin fizyolojisine direnmek ve de depresyona mecbur kalmak zorunda mıydı?
Gece ilerliyor. Ve gecenin karanlığını yırtan bir mesajla rüya başlıyor. Yine gecenin bu zamanında kendini Nil kraliçesi zanneden , saçlarını taklit eden, gözleri çöl yarasası gibi ışıldayan o kadından gelen mesaj sanki mütevazi intiharlarına meydan okuyordu.
Onu yazmak, onu düşünmek belki de başarısız emeğinin başarısız sevgileri kurtarabilir, emeği sevgiyle yeniden barıştırabilir miydi?
Belki bu rüya kabusla sonlanmayacaktı. .
Dışarı da karanlığı hafif yırtan Haziran rüzgarı esiyor. Ve onu yüreğinde hissediyor, heyecanlanıyor. Bir şeyler olacak diyor kendi kendine. Bir temmuz gecesi ona yazdıklarını hatırlıyor. Yine bir şeyler olacak diye yazdığı ve sonra da devam ettiği uçup giden sözler ve asla kimseyle paylaşamadığı o kutsalımsı sözcüklerle sadece ondan başkasına asla gitmeyecek şiirler.
Katılamadığı, yalnız bıraktığı ve yerlerde sürüklendiğini hissettiği kentin kuçelerin de ki o eylem sonrası ‘selam direnç gülü’ mesajını atmışsa, elbette bir şeyler olmalıydı.
Direnen kentin küçelerinde gezen kırıx aşıklardan birine dönüvermişken , yıllar sonra yeniden titremeye başlamışken ve onun karşısında acemice davranırken, her şey güzel olmalıydı.
Ama hala gözlerinde hüzün kokan o gözlere sahip kadına anlatmak isteyipte dudaklarında kalan tamamlanmamış sözcükleri düşünüyordu. Aşkın tamamlanmamış acısı tam da buydu. Anlatamamak, hissetmek ama dokunamamak, yaırm kalmak, bir Kürdün özgürlüğü tatması gibi zor bir şeydi. Anlatmak istediği ve içinde sakladığı her şey birikiyordu ve gecenin bu en naif anında zirve yapıyordu.
Gece şafağa saniye hızıyla koşuyor. Bir ayrılık ve bir bekleyen aşkın sarsıntıları içini kaplıyor.
Ve mutluluk ve umut bir sonraki mesaja kadar sürüyordu. Çünkü mesajın devamı her şeyi yok ediyor, Kürdün başka bir kabusunu yaşıyordu. O gecenin en zayıf anında, insan bedeninin çekildiği, intihar anlarında , işkencenin kapıyı çaldı bir zaman da en zayıf yerinden yakalanmış ve yaralanmıştı.
Evet o mesajda direnç gülü dediği kadın onu fena incitmişti. Kendisine karşı duygularını bildiği halde neden narin zaman da bir başkasıyla yaşadıkları hssasiyetlerini bu narin zaman da paylaşıyordu. Sonuçta bu kent gibi o da acı çekiyordu.
Şafak yaklaşıyor. Yüreğine saplanan ok kırılıyor. İçinde ki duygu ikizi ısrarla, hüzün akan o kadına hala merhamet ediyor. Bir sonraki zaman da her şey yine güzel olacak diyor.
Ve şafak söküyor, gün ağarıyor. İsimler kayboluyor, hüzünler sona eriyor, her Kürd gibi acıya alışılıyor. Ve de yine her Kürd gibi acıyı aşıyor.
Şimdi başka mekanlar da özgürlük güllerinin ardında halay çeken düşdaşlarını dinliyor.
Bir kez daha hoşça kal gece, ayrılıklar , bunalımlar, incinmeler, şimdilik sana kalsın sevgin , bana merhametim yeter diyor.
Birazdan alınteriyle çalışanlarla buluşacak. Ve düzenin çarklarını birlikte çevirecek. Ve de birlikte o çarkları nasıl durduracaklarını düş’ünecek .
Ve güneş kenti tam yukarıda yakarken bir kez daha erteleniyor yarım kalan rüyalar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.