bir sükût işledim gecenin kalbine;
adı karanlığın bile bilmediği bir sır gibi
kendimi gömdüm harflerin zindanına.
ne bir nida kaldı, ne bir iz—
yalnızca bir “sen”,
kör gecenin kıblesine saklanan
görünmez bir nefes.
ey rozerya,
sen geçince şehrin aynaları karardı;
çünkü bazı yüzler, ışığa değil
karanlığın hakikatine aittir.
gözlerime çöken o esrarî nurda
secdeye varan ben değilim artık,
beni benden alan bir yokluk.
kalbim:
içi küle dönmüş bir dergâh şimdi,
senin sükûtun dolaşıyor içinde
geceyi tesbih taneleri gibi çatırdatan bir fısıltıyla.
her zikrimde bir harf düşüyor ateşe,
her harfte bir âlem eksiliyor ruhumdan.
bana seni sorma—
seni tarif etmek,
kaderin karanlık defterine dokunmak gibidir.
çünkü senin adın bir niyazın ağırlığı,
bir sırrın kapalı kapısıdır;
ancak yananlar bilir.
gözlerin…
kutsal bir metnin karanlık satırları;
okuyanı aydınlatmaz,
bilakis içine çeker,
içindeki gölgeyi ortaya çıkarır.
ben o satırlarda kaybolmuş bir dervişim,
ateşi ilim sanan,
yangını huşû zanneden.
rozerya,
varlığın bir ayet,
yokluğun ise geceyi bile korkutan bir imtihan.
her nefesimde ismin dolaşır,
ama dilim mühürlü—
zîra aşk, dile düşünce fanileşir;
sükûtta ise ebediyet bulur.
şimdi bana
bir feza kadar uzak,
bir kelime kadar yakınsın.
rüyalarımın karanlık mihrabında duran siluetin
her gece ruhumu yokluyor,
beni ateşten bir sessizliğe sürüklüyor.
ey mahrem rüzgârın gülü,
adını anarsam âlemin dengesi bozulur diye korkarım.
bu yüzden susarım;
ama bil ki suskunluğumun karanlığında
binlerce kez seni haykırırım.
rozerya…
ben seni sevdim—
ama sevgi denen şeyin ötesinde,
varlığımın kül olmuş yerinde
kalan son secdemde seni saklayarak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.