Bir sabah uyandım,
Kendi içimin Babil kapılarında duydum adını.
Ne Dicle aktı dışımdan, ne gök kızardı —
Hepsi kalbimin aynasında bir yankıydı.
Rahipler göğe değil,
Ben gönlümün göğüne baktım o sabah.
Bir kehanet doğdu içimde:
“Aradığın ışık, seninle birlikte doğar.”
Işık Kızı, sen yürüdükçe içimde yollar açıldı,
Her adımında bir perde kalktı nefsimden.
Tanrılar sustu,
Çünkü ben sustum.
Sessizlikte senin sesini duydum.
Ninova değil artık,
Benim içimde bir şehir kuruldu:
Adı Sükûn.
Kapısında bir dua yazılıydı:
“Ey aşk, ey varlığın sırrı,
Gel ve beni benliğimden al.”
Kudüs’te seni aramadım artık;
Duvarın taşında değil,
Kalbimin kırığında buldum seni.
Orada öğrendim:
Aşk bir yol değil,
Bir yok oluştu.
Roma’nın yolları artık
Gönlümün damarlarında dolaşır.
Bir gülüşünle yıkılır imparatorluklar değil,
Benim içimdeki ben.
Orhun’un taşlarında değil,
Sessizliğin kıyısında okudum yazıtı:
“Ey ışığın kızı,” diyordu,
“Sen doğdukça dünya,
Yokluğunda olana döner.”
Ve şimdi, Anadolu’nun rüzgârında değil,
Nefesimin sıcaklığında seni arıyorum.
Her sabah, güneş doğmadan evvel,
Bir kez daha içimden fısıldıyorum:
“Işık Kızı… Ey benliğin ötesindeki ben…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.