M. Ali Bağırtan

M. Ali Bağırtan

M. Ali Bağırtan yazdı; Rozerya | Tanıklık

Dünyanın sessizliği omuzlarıma çöktü, Rozerya;
Filistin’in ufkunda titreyen bir bebek nefesi,
rüzgârda kaybolan çocukların yankısıyla karışıyor.
Sen o yaralı topraklardan geçerken
bembeyaz bir mendile sinmiş kanı saklama.
Görmek isterim gerçeğin nasıl bulaştığını ellere;
çünkü her damla, içimize çöken geceye tanıktır.
Soruyorum sana:
kaçıncı kez gömdük bir geleceğin adını?
kaç kuyu daha saklıyor Yusuf’un sesini?
Ve biz —
hangi kapının eşiğinde
unuttuk cesaretimizi?
Musa’nın denizi yaran sesi
artık bir anne feryadı gibi çınlıyor kulağımda.
Firavun’un taş yüreği
yüzyılları aşarak
hâlâ gölgemizin üstüne düşüyor.
İsmail’in boynuna uzanan o merhamet,
neredeyse yeryüzünden çekilmiş gibi.
Bize ulaşmayan bir ışık kadar uzak.
…Rozerya…
Çökmüş şehirlerin daralmış sokaklarında
kendini arayan bir yankı gibi dolaşıyorum.
Her adımımda yeni bir kaybın tozu yükseliyor.
Bir köşede unutulmuş bir oyuncağın
kırık kolu ve silik tebessümü,
kimin düşüne karıştığını bilmediğim
açık bir yara gibi duruyor.
Dağların yüzüne kazınmış adlar duydum bugün;
henüz doğarken yitirilmiş nice hayalin adı.
Bizim olmayan savaşların ağırlığını
kendi kalbimizde taşımaya başladık.
Ve hiçbir sığınak artık
gözyaşının rengini saklayamıyor.
Gel Rozerya,
gölgeni saklama — gözlerini de saklama.
Çünkü insan, ancak gördüğü acıya karşı
yeniden insan olabilir.
Sana doğru yürüyen sesimi duyuyor musun?
Adını her çağırışımda
yıkılmış sokaklardan ince bir ışık sızıyor.
Kim bilir kaç çocuğun duası
karışıyor o ışığa.
…Rozerya…
Çok yoruldum bu çağın karanlığından;
ama hâlâ seni çağıran
ince, inatçı bir umut var içimde.
Sönmeyen bir çizik gibi,
ısrarla parlayan bir ışık.
Biliyorum,
hiçbir söz bir çocuğun sessiz yarasını
büyüden geri alamaz.
Ama adını her söylediğimde
karanlığın içinden yükselen
o titrek nefesi duyuyorum —
“devam et” diyen.
Bu bir çağrı değil Rozerya,
bir çocuğun tamamlayamadığı cümle.
Nefesi yetmediği yerden
beni yürümeye zorlayan
yarım bir ses.
Bağırmıyor,
çünkü bağırmak için
hâlâ yaşamak gerekir.
O ses,
enkazın altında kalan bir kalbin
zamanla pazarlık yapmayan vuruşu.
Unutursam susacak,
susarsam
hiç olmamış sayılacak.
“Devam et” diyor —
çünkü durmak,
onun artık gerçekten öldüğü yer.
Ben yürüdükçe
o ses biraz daha insan oluyor,
ben sustukça
dünya biraz daha Firavun.
Anlıyorum şimdi:
Bu yük bir umut değil,
bir emanet.
Taşınmazsa çürüyecek,
bırakılırsa
karanlığa karışacak.
Bu gece rüzgâr,
yıkılmış bir evin kapısından geçerken
minicik bir bedenin sıcak nefesini taşıdı.
Oyuncağı kırık, tebessümü silik…
yalnızlığa terk edilmiş bir hatıra gibi
titriyordu.
Ve ben, Rozerya,
o titrek nefesin arasında
“devam et” diyen bir ses duydum —
karanlıkta umudu büyüten,
kırıkların içinden yükselen bir ışık.
Biliyorum:
yol uzun,
acılar geniş,
yürekler kırık ve yorgun.
Ama yine de, Rozerya,
sana doğru yürüyen bu ses
karanlığa teslim olmayacak.
Çünkü kırılan her şeyin içinden,
umuda doğru titreyen bir ses
yükseliyor hâlâ.
Mesele,
karanlığın ortasında bile
yıkılmayan bir ışığı taşımak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Ali Bağırtan Arşivi