Dr. Veysi Ülgen yazdı: Vefa, sadece bir isim değildi

Oksijenli yaşamın son durağında kalabalığa bir film şeridine bakar gibi izliyordu.

Yolcu olan omuzlardaki tahta barınaktaki miydi?

Yoksa kendisi miydi?

Yoldaki aracın dikiz aynasından kendini izledi. Mavi bir takım elbise içinde, elinde karanfil ile çok komik duruyordu. Belki mavi takım elbise buraya uymuyordu.

Ama mavi rengin canlılığı temsil ettiğini düşününce rahatladı. Zaten yolculuğa çıkmaya hazır değildi. Sonra mimik kaslarını indirdi. Oldukça ciddi görünmeliydi.

Demek ki yolcu o değildi. Yürüyen değişik giyimlilerin içinde siyah takım elbiseli biri dikkatini çekti. Bakışları rahatsız ediciydi. Bu yüzden ona bakmamak için en öne yürümeye başladı.

Sessiz kalabalık gittikçe artıyordu. Elbette yaşamın son yolculuğunda birlikte olmak çok önemliydi. Ama kalabalık ürkütücüydü. Çünkü kimse konuşmuyordu.

Belki kimisi bu sessizlikte meçhul yolcu ile eski anılarını yaşıyordu. Kötü anıların iyi anılara baskın olduğu şu hayatta, iyi anılarla yolculuk elbette çok önemliydi.

Yolcuyla iyi bir anısını hatırlamıyordu. Belki de iyi anılarını unutmuştu. Ama kötü anıları canlanıyordu. Bir rüyada yürüyor gibiydi. Neden rüyalar da hep kötü anılar baskın çıkardı? Bilmiyordu, ama merhum dahil, onlar iyi anıları az olan bir kuşağın neferleriydi.

Ve belki de kimisi bu sessizlikte kendi son yolculuğunu düşlüyordu. Birileri törenli, şatafatlı, bol insanlı, bol ceketli, bol imamlı, bol rahipli, bol pirli ama kimileri kimsesiz ve özensiz, sonuçta sonsuzluğa yolculuk herkesin eşit hakkıydı.

Belki törenler yaşayanlar içindi, gidenler için bir anlamı yoktu.

Belki yaslar yaşayanlar içindi, gidenler için bir anlamı yoktu.

Gerçekten gidenler için kalanlar ne ifade ediyordu, bilmiyordu.

Yürüyenlerin arasında belki yolcu için cenneti dileyenler vardı.

Belki de cehennemi dileyenler de vardı. Çünkü bazı insanlar bu hayatta cenneti yaşamak için bazılarının cehennemi yaşaması gerektiğine inanıyordu. Güçlü olmak cehennemi yaşatmak için gerekiyordu. Ve onlar sürekli güçleniyordu.

Evet, bu hayatta cenneti yaşayanlar vardı. Ve onlar öldükten sonra cennete devam edeceklerine inanıyordu. Ve bu dünyada yaşamak için cehennemi yaşattıklarına da cenneti vadediyorlardı.

Vadedilen cennete bu dünyadaki yaşama ait sembollerin olması mı önemliydi?

Yoksa herkesin ölümden sonra eşit olması mı daha önemliydi?

Bu karışık ağır manevi sorulara yanıt verecek durumda değildi. Titrediğini fark etti. Her insan gibi onu yaşam ötesi sonsuzluk korkusu sardı. Derin nefes aldı. Rahatladı. Ama çelişkilerini hissetmeye devam etti.

Eşitlik olmasa da adalet ölümden sonra ki en büyük dileğiydi. Bir yaratanın olmasını en çok bunun için istiyordu. Bu onun için cennete gitmekten bile daha önemliydi.

Bu yüzden herkes gibi Allah’a ellerini açarken, dua okurken, adalet yine adalet diyordu.

Geri dönüşte birlikte siyah elbiseli orta yaşlarında adamın ona yaklaştığını fark etti.

“Keşke yaşarken de birbirimize değer versek” dedi

“Bu sence mümkün mü ?”

“ Yaşamımız çıkarlarımıza göre işliyor. Mümkün diyemem. Ama yaşarken de vefalı olabiliriz. Sen olmadın ama!”

“Nasıl yani. Beni tanıyor musun? “

“Seni tanıyorum, adalet için savaştın. Ama vefanın adalet için önemini bilmiyorsun. Vefa sadece bir isim, bir sıfat, bir edebi sembol değildir. Vefa olmadan adalet olmaz!”

Bu gizemli adam kimdi? Neden konuşuyordu?

Belki sonsuzluk, adalet tanrı konusundaki düşüncelerini okumuştu. Ama tartışacak durumda değildi, çünkü gideceği yere çok geç kalıyordu.

“Mesela iyilik adına yol alanları, fedakarlık yapanları, topluma örnek diye gösterebilirdin. Kişiye değer vermek için onun illaki fizikken aramızdan ayrılması gerekmiyor?“ diye devam etti karalı adam

Belli ki adam konuşmaya ve onu sarsmaya istekliydi. Karşısında sıradanlaşmaktan başka çaresi yoktu.

“Ben de herkes gibiyim. Ben de herkes kadar vefalıyım. Ve herkes kadar vefasızım. Çünkü bu toplumun bir parçasıyım. Çünkü herkes gibi daha çok kötüleri örnek alıyorum. Çünkü herkes gibi iyilikten korkuyorum. “

Caddeye indiğinde yalnız olduğunu fark etti. Yanında az önce konuşan adam gerçek miydi, hayal miydi, anlayamadı. Ama siyah elbiseli adamın söylediklerinden oldukça etkilenmişti.

Eve dönüşte kapıları ve pencereleri kapattı, perdeleri indirdi. Belki karanlığa ihtiyacı vardı. İnsanlarla bir süre temas etmemeliydi. Çıkarsız, ihtiyaçsız ve belki de insansız yaşamalıydı. Çünkü insanlığın vicdan kadar vefaya da ihtiyacı vardı.

Mesele kendi karanlığından nasıl çıkacağıydı!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Veysi Ülgen Arşivi