Veysi Ülgen
Dr. Veysi Ülgen yazdı: Ve çocuklarla en güzelinden bayramlaşmanın hayalini kuruyor
Yaz beklendiği gibi sıcak başladı. Beklendiği gibi, çünkü kimse yazın sıcak geçmeyeceğinden şüphe duymuyor. Ve çünkü doğada insan eliyle hızlanan değişimin aslında yıkımın farkında olarak yaşıyor ve yaşatılıyor.
Böyle sıcak bir günde berber salonunda ne arıyor? Belki arife günü berbere gelmesi eski bayramların heyecanını yaşamak içindir. Hatırlıyor, eskiden özelikle erkekler bayrama traşlı girmeyi tercih ederlerdi. Çünkü sevdikleriyle daha temiz ve daha güzel bayramlaşmak isterdi.
İki koltuğun dolu olduğu küçük salonda tıraş sırasını cep telefonlarına dalarak bekleyenler var. Kimse birbirine bakmıyor ve kimse birbiriyle konuşmuyor. Halbuki eskiden berber salonları sosyal meselenin konuşulduğu, fikir alışverişinde bulunulduğu, bazen memleketin kurtarıldığı bazen de batırıldığı toplumsal bir alandı.
Büyük aynaların ortasına asılı duran televizyonda görüntülü müzik, kulakları adeta dövüyor. Gerçekten televizyonda çalınan müzik ne arabesk, ne pop, ne klasik, ne modern, ne de halk müziğine benziyor. Şarkı sözleri de anlaşılmıyor.
Belki de müzik yeteneğini yitirmiştir.
Belki de günümüzün müziği ona yabancılaşmıştır.
Cep telefonuna dalanlar belli ki kulakları rahatsız edici müzikle ilgilenmiyor. Onları sohbete çekecek cümleler kurmaya başlıyor.
“ Bu yaz çok sıcak geçecek, ne yapacağız?”
Amacı bir sohbet havası yaratmak ama kimseden çıt çıkmıyor.
“Hayat pahalılığı çekilmiyor. Lokantalara gidemez olduk!”
“Belediyelere yine kayyum atanacak mı?”
“Seneye hakemler kimi şampiyon yapacak!”
Ard arda ortaya attığı konuşmalar berber dahi kimsenin ilgisini çekmiyor. Belki ortaya attığı başlıklar onları ilgilendirmiyor. Ama duymadıklarından da emin bir halde onları rahatsız edecek şekilde seyrediyor. Aynada da kendisinin de fark ettiği sert ve sevimsiz bakışlarına da aldıran olmuyor.
Normalde bir berber salonunda havada kapılan bu ortaya atılmış konuların ilgi çekmemesini anlamaya çalışıyor. Belki konuşmalarına daldıkları cep telefonlarında dahil oluyorlar.
Bekleyenler değil de orta yaşlı berberin sessizliğine şaşırıyor. Bir müşteriye cevap vermeyecek berberin olduğu bir zamanda yaşaması garibine gidiyor. Biri çocukluğunda diğeri gençliğinde tıraşını yapan inançları uğruna bedel ödeyen iki berberi hatırlıyor.
Kısa süreli hüzünlü anılarından gerçekliğine dönüyor. Bir yandan traş, bir yandan sessiz ama sıkıcı müşteriler. Önce neden buradayım diye soruyor. Bayram için diyor kendi kendine.
Bayram sadece memurların izin yaptığı günler. Kendisinin de yer aldığı özel sektör çalışıyor. Sadece dört günü var ve bir anda geçip gidecek. Dostlarını iadeli ziyaretler gerçekleştirmeyecek.
En zor olanı bayramı renklendiren hiç bir çocukla karşılaşmayacağım derken “Abi çok dalgınsın? diyen hafif kilolu kısa berberin sesiyle irkiliyor.”
“Şu müzik adamı uyuşturuyor?”
“Hemen değiştireyim. Ne istiyorsun?”
Evet, isteği ne olabilir diye düşünürken, ekranda Ahmet Kaya beliriyor. Ve yine anılarına dalıyor.
İstanbul Aksaray da harıl harıl bir berber aradığı şimdiki sıcaklığın tersine oldukça soğuk bir gün. Uzamış sakallarını alması ve saçlarını kestirmesi gerekiyor. Çünkü çok sevdiği arkadaşının nikah şahitliği yapacak. Sokaklara inen sert rüzgara rağmen bir berberle karşılaşıyor. İçeride hiç kimse yok. Hemen koltuğa oturuyor. Sarı sakallı uzun boylu berber sakal için usturayı biliyor. Duvarda tüplü küçük bir televizyon da sabahın magazin haberleri var.
“Ahmet Kaya berberlere hakaret etti!”
“Ahmet Kaya’yı dinliyor musun?”
“Evet dinliyorum. Sesi ve müziği güzel!”
Ustura boyunda olduğu halde sinirli bir şekilde
“Dün televizyon da berberler için ne dediğini biliyor musun?” diyor sinirlice.
“Bilmiyorum. Az önce özet haberler de bir şeyler söyledi. Ne demiş?”
“Berberlere tıraş olmam, onlara güvenmiyorum demiş. Bize şey falan demek istemiş! ” Parmaklarıyla hiç sevmediği o şey anlamına gelen hareketi yapıyor.
“Belki saçlarımı kendim daha iyi kesiyorum söylemek istemiştir.”
“Ula ne diye savunuyorsun onu.”
Bir anda sinirlenince gerçek şivesine geçen berber usturayı boynunda derin bir şekilde tutuyor. Belki ters bir harekette ustura traş yerine başka bir felakete neden olacak. Tabii ki boynunun kesilmesini istemiyor. Derin bir nefes alıyor. Elleriyle usturayı tutuyor.
“Ben tıraş olmaktan vazgeçtim”
“Ben de seni tıraş yapmaktan vazgeçtim? Onu dinleyen buraya giremez.”
O zaman çok kızdığı ve tıraş olamadan şahitlik yapmak zorunda kaldığı o güne şimdi gülüveriyor.
“Gülmek sana yakışıyor abi” diyen berbere “güldüğüm sadece mazide ki eski bir hatıra. Anlatırsam belki ‘bunda gülecek ne var’ diyeceksin. Ama gülecek günlerimiz için çok çalışmalıyız.”
“Evet, çok çalışmalıyız abi. En azından çocuklarımız için bunu yapmalıyız.”
Usturanın keskinliğini hatırlamasıyla sakal tıraşı olmaktan vazgeçiyor. Saç tıraşından sonra sokağa indiğinde, yaşamın her anı travmatik çağrışımlarla dolu olan bu coğrafya da, hayata nasıl güleceğinin hayalini kuruyor.
Ve de en güzel ve en temiz haliyle çocuklarla bayramlaşmanın hayalini kuruyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.