Şakir Diclehan Yazdı: Peyami Safa- Nazım Hikmet Kavgası – II

Peyami Safa, Nazım Hikmet’le birlikte Resimli Ay dergisinde çalışmaktadırlar. Nazım Hikmet, “Jokond ile Sİ-YA-U” şiirini kaleme alır. Peki bu şiir niçin ve neden kaleme alındı. “Siyau, Nâzım Hikmet’in Sovyetler Birliği’nde üniversiteden arkadaşı. Daha önce bir süre Paris’te kalmış. Nâzım’a her zaman diyormuş ki: “Hayatımın aşkı Mona Lisa… Sürekli ona bakmaya Louvre’a giderdim.” Sonra, Siyau memleketi olan Çin’e döner... Bir süre geçtikten sonra haber gelmiştir ki, bazı güçler tarafından öldürülmüş Siyau… Nâzım, büyük acı duymuş bundan ve oturup bu şiiri yazmış.”

Peyami Safa, bu şiir hakkında Resimli Ay dergisinde 1929'da Nazım Hikmet hayranlarını öfkelendirecek derecede uzun bir yazı yazar. Hatta öyle ki Peyami Safa ile Nazım Hikmet'in hayranları arasında kavga çıkar. Nazım Hikmet ise bu yazının üstünde pek durmaz.

1930 yılında, Peyami Safa'nın Nazım Hikmet'e "kara sevda ile" diye ithaf ettiği romanı yayımlanır. Tabii bu ithaf, basımdan ve Resimli Ay'daki yazıdan önce gerçekleşir.

Kokainman Olmayı Becermeyen Peyami Safa

Nazım Hikmet'in daha sonra kanlı bıçaklı olacağı Peyami Safa'ya bu desteğine Sabiha Sertel, “Roman Gibi” adlı anılarında pek anlam veremez görünse de Aziz Nesin, sonraki yıllarda olayın perde arkasını şöyle anlatır: “Peyami Safa'nın kokain içmeyi deneyip de doğru dürüst kokainman olmayı bile beceremediği yıllarda bir gece, Degüstasyon'da içilir. Sonra Nazım Hikmet'le Peyami, bir arkadaşlarının evlerine giderler. Orada Peyami kolunun nasıl sakat kaldığını anlatır. Peyami Safa'yı o güne kadar yazdığı kötü yazılardan silkelenmesi için uyarır. Bu olaydan büyük üzüntü duyan Nazım, Peyami'ye:

-Nedir yazdığın saçma sapan şeyler... Niçin bu anlattıklarını bir roman yapmıyorsun? Cingöz Recai'leri bırak da bunu yaz der! O günden sonra da bu romanı yazması için Peyami'yi destekler, hatta zorlar. Böylece “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” ortaya çıkar. Nazım Hikmet, Resimli Ay dergisinde, 1930'da "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" romanından övgü ile bahseden bir tanıtım yazısı kaleme alır. Tabii arada şu paragrafa da yer verir: “Peyami’nin romanı realisttir, fakat eski manada fotoğraf realizmi değil, şeniyetlerin (gerçekliklerin)  abidesini yapan ve bunu yapmak için bir sıra tahlil ve terkiplerden mürekkep bir kompozisyon vücuda getiren diyalektik bir realizm.”

Peyami Safa, o dönemdeki “komünist dostu”na adadığı bu kitabı “Canım Nazım'a kara sevda ile” diye yazarak imzalar. Aziz Nesin'in Alay Köşkü'ndeki toplantılara ilişkin anlattıkları da doğrudur. Dönemin Güzel Sanatlar Birliği Genel Sekreteri olan Peyami Safa, sık sık Necip Fazıl'ın da boy gösterdiği bu toplantıların birinde Nazım'ı “Büyük şair” olarak tanıtır ve onun şiirlerine övgüler düzer.

Peyami de Nazım Hikmet'e duyduğu minneti, romanı ona ithaf ederek ödemeye çalışır. Nazım Hikmet, Moskova'dan döndükten sonra, Alay Köşkü'nde onu kürsüye çıkarıp:

-Gelmiş geçmiş Türk şairlerinin en büyüğü diye halka tanıtan Peyami Safa’dan başkası değildir.

Araları Açılıyor

Resimli Ay'ın kapanmasından sonra Nazım, çektiği para sıkıntısı nedeniyle Orhan Selim müstear (takma) adıyla yazılar yazmaya başlar. Ancak pek çok yazarın da hedefi haline gelir.

İki genç sanatçı arasındaki ilk ciddi tartışma ise, Nazım Hikmet'in 1934'ün sonunda “Unutulan Adam” adlı kitabını yazmasından sonra yaşanacaktır. Nazım Hikmet ve Peyami Safa'nın arasının açılması yazıdan dolayı değildir, kısacık bir diyalogdur bu...

Nazım Hikmet'in para sıkıntısı çektiği herkesçe biliniyorken, bir gün Peyami Safa çok normal bir biçimde Nazım'a: “Gelen paraları kimler alıyor” diye sorar. Kastettiği, “Moskova'dan gelen paralar”dır. Bu soru karşısında büyük şaşkınlık yaşayan Nazım böyle bir şeyin olmadığını ve asla da olamayacağını söyler. Ancak arkadaşının hınzırca bakarak inanmaz bir havada konuyu değiştirmesini asla unutmayacaktır.

Konu fazla uzamadan birden kapanıverir. Bu konuşmadan sonra aralarındaki arkadaşlık bitmese de yakınlık kalmaz artık… Nazım Hikmet ise, o arada getirmek istediği yenilikleri kabul ettirmeye çalışır, hatta okul kitaplarında yayınlanır.

Bu durum da tabii sağ kesimin hiç hoşuna gitmez. Nazım Hikmet'e yüklenirler. O esnada Nazım Hikmet, "Orhan Selim" imzasıyla gazetelerde yazılar kaleme almaktadır. Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç gibi isimler Orhan Selim'i köşeye sıkıştıracak yazılar yayımlamaktadırlar. Nazım Hikmet'in önünü kesmek için ellerinden geleni yapan sağ kesim. 5 Ocak 1935 tarihinde Nazım Hikmet "Orhan Selim" imzasıyla "İt Ürür Kervan Yürür" başlıklı bir yazı yayımlar.

Büyük bir etki yaratan bu yazının dört gün sonrasında, "İt Ürür Kervan Yürür No 2" yazısını yayımlar. Bu yazılarla sağ kesimi iyice çileden çıkarır. Peyami Safa ise o ara bu yazıları üstüne alınmış gibi gözükmez.

Tabii o ara Peyami Safa, Nurullah Ataç ile atışmakla meşgul. Peyami Safa bir gün arkadaş ortamında “Artık Nazım okunmuyor, yazıları bakkal ağzı, sütçü narası gibi sözlerle dolu” deyince Elif Naci ile aralarında hayli sert bir tartışma yaşanır. Bunun üstüne Nazım Hikmet bu konu için "Ben Münekkitten Yanayım" diye bir yazı yazar. Peyami Safa da artık bu örtülü saldırılara daha fazla sessiz kalamaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sakir Diclehan Arşivi