Ufuk Çimen
Ufuk Çimen yazdı: Bir musiki aşığı; Tarık Çıkıntaş - I
Diyarbakır’ın değerlerinden müzisyen, mevlidhan Tarık Çıkıntaş’tan bahsetmek istiyorum.
Tarık Çıkıntaş, Diyarbakır'ın ünlü siyaset ve devlet adamlarının bulunduğu köklü bir ailede 1924 yılında doğdu. Yazar Esma Ocak’ın dayısı oğlu olan Çıkıntaş, henüz 2 yaşlarındayken geçirdiği menenjit hastalığı sonucu görme yetisini kaybetti.
Kızı Feyza Çıkıntaş Serçe babasının kör kalma hikayesini şöyle anlatır: Vahapağa hamamı sokağının başında bulunan Diyarbekir’in eski avlulu konağında 1924 yılında dünyaya gözleri açık gelse de, 2 yaşında yakalandığı bu amansız hastalığı ile 53 yıl kapalı gözlerle hayatını yaşar ve gönül gözleri ona ışık olur. Babamın yaşamış olduğu bu talihsiz hayat hikâyesinde, Babaannemin anneme anlattığı anılarında 2 yaşında dedemin Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı tezekli köyüne giderken, yazın sıcağında babamın çok ateşlenerek o günkü şartlarda doktora gecikmeli gitmesinin acı faturası ona kaybettiği gözleri olmuştur. Dedemin tüm imkânlarını seferber etmesi maalesef işe yaramaz. Bir gözünü ne yazık ki kaybetmiştir. Diğer gözün çok az olsa da görme ihtimali onun gözünü kesinlikle kaşımamasından geçmektedir. Bu hassas duruma çok dikkat etseler de maalesef yaşının çok küçük olması bu olayın önüne geçememeleri diğer gözün de kapanmasına neden olur.”
…
Görme yeteneğini kaybetmesine rağmen Hafız-ı Kur'an ve çok iyi bir Mevlidhandı. Bu özelliğinin yanı sıra musikiye karşı büyük bir tutkusu vardı. Daha 5 yaşında büyük bir ustalıkla piyano çalmaya başladı. Daha sonra çaldığı enstrümanlar arasına kemanı da ekledi. Fakat kemanla bir türlü yıldızı barışamadı. İlerleyen zamanlarda kendi kendine cümbüş çalmayı öğrendi. Öyle ki görme yeteneğini kaybetmesine karşın işitme algısı oldukça iyiydi. Duyduğu her şarkıyı kısa süre içerisinde hem çalıyor hem de güzel sesiyle söylüyordu. Merhum Diyarbakırlı Celal Güzelses’in de mensubu olduğu Diyarbakır Halk Musiki Cemiyeti'nin temel taşlarından biriydi.
1930’lu yıllarda Diyarbakır’a tayin olan ve üç yıl müddetle evlerinde kiracı olan Nuruosmaniye Camii hocası Hafız Akkuş’tan Kur’an ve Mevlid tilavetini öğrendi. Dedesi Hacı Niyazi Bey, konağının bir bölümünü Hafız Akkuş ve ailesine tahsis edip torunu Tarık Çıkıntaş’a Kuran dersi aldırtmış, kendisi gibi âmâ olan arkadaşı Celal Sevimli de bu Kur'an kursuna katılmış ve her ikisi de kısa bir zaman sonra Hafız-ı Kur'an olmuşlardı. (Devam Edecek)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.