Siwarê Hêstan-Duyguların Süvarisi: BEYTOCAN - I

Duyguların Süvarisi ve bir yürek yarası, hem de ta derinden yürek yarasıdır Beytocan...

Bir kent neden sanatçısına duyarsız kalır? Bu bir tavır mı, ilgisizlik mi, sahiplenme duygusundan yoksunluk mu, vefasızlık mı?

Eski bir arkadaş “vefa, asaletten gelir” demişti. Sanırım işin özü bu “vefa” meselesi…

Vefa varsa, sahiplenme de, ilgi de, kadir, kıymet bilme de arkasından geliyor. Aram, çok sevdiği topraklarına eli yüreğinde gelmişti. Neyle karşılaşacağını, başına ne geleceğini bilmiyordu ama köklerinden gelen çağrıya kulak vermişti. Tek dileği sonsuz uykusunda kentinin toprağıyla buluşmaktı…

Diyarbakır’dayken kendisiyle komşuyduk. Yüreğimde taht sahibidirr ama tanışmaya cesaret edemedim. Oğlumuz Barış’ın sünneti için Ankara’dan dostlar gelmişti. Kirve olduğumuz arkadaşıma övünerek “Aram Tigran yan sitede komşumuz” dedim. Arkadaşım da tam bir Aram hayranıydı. Bunu duyunca heyecanlandı; “hemen tanışmaya gidiyoruz” dedi. Malum, ben yine cesaret edemedim. Büyük bir sanatçının huzuruna destursuz çıkmak kolay değil. Sanatçı, tarif etmesi zor başka bir boyut gibidir. Değeri kendinden menkul, bir kültür taşıyıcısıdır. Başka şeye benzemez bu… Dün böyle düşünüyordum, bugün düşüncem değişmedi, sadece daha fanatikleştim. Ankara’dan gelen 2 arkadaşım, kardeşim ve iki yeğenim, Aram’la tanışacak olmanın heyecanıyla bir anda ayaklandılar. Yan sitenin apartman görevlisinden daire numarasını alıp doğrudan eve çıkıyorlar. Aram Tigran kapıyı açıp karşısında çoğu delikanlı 5 kişiyi görünce, doğal olarak paniğe kapılıyor. Bir iki kelamdan sonra durumu anlayıp sakinleşiyor. Bizimkiler Aram’ı görmenin coşkusuyla, eli yüreğinde memleketine gelmiş bu sanatçının kaygılı hissiyatını ihmal ettiklerini anlıyorlar. Koca müzik çınarı 8 Ağustos 2009’da notalarını bize, bizden sonrakilere ve onlardan da sonrakilere miras bırakarak ayrıldı aramızdan. Brüksel mezarlığında, üzerine Amed’den getirilmiş bir tutam toprak ve yarım kalmış hasretiyle yatıyor usta…

***

Bir başka yürek yarası da Beytocan’dır. Çok ağır bir hastalık atlattı. Yoğun bir radyoterapi ve kemoterapi sonrasında bir dizi ameliyatla sağlığına kavuştu. Rudaw’a verdiği röportajda “gidip, geldim. İnan bu ikinci hayattır” diyor. Duyguların Süvarisi, başka bir Diyarbakır hikayesidir…

Beytocan’ın kasetini ilk Ankara’da dinledim. 1990’ların hemen başında… Yaklaşık 30 yıldır, bir ihtiyaç gibi dinlemeye devam ettim. Tarif edersem eğer, kolaylık olsun diye Müslüm Gürses ile kıyaslayabilirim; ancak tarz olarak değil, her ikisinde de fazlasıyla var olan naif duygusallıkla… Notalara sirayet etmiş bu duygusallık aslında onun yaşamının da özeti gibidir. 12 Eylül 1980’den 1987’ye kadar 6,5 yıla yakın cezaevi, çıktıktan sonra İzmir’de, İstanbul’da hayata tutunma mücadelesiyle 1991’e kadar geçen 4 yıl… Bu dört yıl içerisindeki yoksulluğa, parasızlığa rağmen yine de müzik tutkusuyla Orhan Gencebay ve Selami Şahin’le çalışır bir müddet. Selami Şahin’le tanışıklığa kadar Beytullah Güneri’dir (asıl ismi). Kendi bestelerinden birini okuyunca, yorumdaki içtenlik ve duygusallıktan etkilenen Selami Şahin, hem kendi bestelerini okumasını, hem de bu candan yorumdan dolayı Beytullah’ı değil Beytocan ismini kullanmasını önerir.Buradan aldığı cesaretle 1991’de 12 şarkıdan oluşan “Te Nadîn Mîn” kasetini çıkardı. Kasetin “Jî Te Dûrîm, Te Na Binîm” şarkısı çok sevildi ve ilk etapta basılan yaklaşık 200 bin kaset çok kısa sürede tükendi. Beytocan ilk albümünün akibeti hakkında kaygılanırken, beklemediği şekilde her evde dinlendi, baştacı edildi.

Beytocan’ı tarif ederken içtenlikli yorumu açısından Müslüm Gürses’i hatırlattığını söylemiştim. Aslında bunun ciddi bir karşılığı da var; çünkü kendisine Kürtlerin Müslüm babası diyenler de az değil. Bir başka müzik abdalı, büyük usta Neşet Ertaş’a da bir açıdan çok benzer. Neşet gibi, Beytocan’ın da parayla, pulla pek işi olmaz. Böyle olunca da suistimal edilmek, sıkıntılarla boğuşmak kaçınılmaz oluyor. Beytocan şarkılarını 30’dan fazla sanatçı yorumladı. Kendisinden izin alınması, gönlünün hoşnut olmasına yetti. Telif hakkı gibi bir kaygı taşımadı hiçbir zaman, ki emeğinin karşılığı ve sonuna kadar hakkı olmasına rağmen... Sadece İbrahim Tatlıses’e, kendi bestesi olan “Agir Ketiye Dilemin” şarkısını hem izin almadan, hem de “anonim” diye okuduğu için dava açtı. İlk kasetin diğer bir parçası  “Dîlwêran”, yine hırsızlama yöntemle 1995’de Türkçe bir beste gibi “Bu Devran, Bu Devran Ah Bu Devran” ismi ve Güler Duman yorumuyla piyasaya çıktı ve çok tutuldu.

İlk albümün önemli parçalarından biri “Ez Bîmrîm” şarkısıydı. İlk kez 1980’lerin başında karışık bir Kürtçe kasette dinlemiştim. El altından ulaşan gizlice dinlediğimiz kasetlerden biriydi. Kaset daha çok Kürt klasiklerine ilişkin parçalardan oluşmuştu. Tabi ki üzerinde ne parça, ne de yorumlayan kişilerin isimleri var; çağu aşk şarkılarından oluşsa da yakalandığınızda örgütsel doküman yerine geçecek bir kasetti… İşte o kasette “Esmerê Heta Kengê” diye bir şarkı vardı, resmen vuruldum ona. Hala ezberimdedir ve dost meclislerinde söylediğim bir şarkıdır. Uzun yıllar Tahsin Taha’nın eseri diye dinledim. İnternetli dönemlerde şarkının Erdawan Zaxoyi’ye ait olduğunu öğrendim. Bendeki ilginin en önemli nedenlerinden biri bu güzel Kürtçe eserin Malatyalı Fahri tarafından “Mevlam Birçok Dert Vermiş” olarak Türkçeleştirilmesi ve onun bestesi olarak bilinmesiydi. O nedenle, kendi ekseninde küçük bir eylem niyetine, bu şarkıya Kürtçe’siyle başlayıp, nakarak kısmını Fahri’nin sözleriyle “Diley Diley” diye söylüyordum: “Aslı bize aittir, Türkçe’si çalıntıdır” demenin bir yolu gibi… İşte Beytocan’ın ilk albümünde daha yumuşak bir tarzda “Ez Bîmrîm” adıyla yorumladığı parça, orjinali Kürtçe olan; ancak Türkiye’de dillerden düşmeyen “Mevlam Birçok Dert Vermiş” şarkısının daha geniş kitlelerce öğrenilmesine ve bu kontrolsüz çalıp-çırpma işinin yeniden hatırlanmasına katkı sağlamıştır.

Beytocan’ın ilk albümüne gösterilen olağanüstü ilgi, bir yıl sonra 1992’de ikinci albümün çıkmasını sağladı. Albüm ilkinden daha büyük bir ilgi gördü. Bu ilginin satış rakamlarına nasıl yansıdığına dair bir bilgiye ulaşamadım ama “Axina Te Nalina Mîn” isimli 13 şarkılık albüm, Beytocan’ın en sevilen hit eserlerinden oluşur.  Bu albümündeki; “Gula Zer”, “Agîr Ketiyê Dîlê Mîn”, “Lo Dîlo”, “Diyarbekir Mala Mîn”, “Her Tışt Vîre” ve albüme adını veren “Axina Te Nalina Mîn” şarkıları dilden dile dolaşıp milyonlarca eve konuk oldu. (Devam Edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Mehmet Aslan Arşivi