Sakir Diclehan
Şakir Diclehan yazdı: Efsane Bir Romancı: Yaşar Kemal - II
Şaşkınlık ve dehşetle tanık olduğu bu manzara, Neyzen Tevfik’te çocuk ruhunun kaldırmayacağı bir travmaya neden olur ve korkuyla çığlık atmaya başlar.
Babasının gözünü kapatmaya çalışmasına, yakındaki bir demirci dükkânına sürükleyerek götürmesine, sırıklardaki kellelerin insan başı değil, kesilmiş keçi başları olduğunu söylemesine rağmen, artık çok geçtir. “Olan olmuş, çocuk ruhumda müthiş bir kasırga kopmuştu. Eve titremeler arasına getirildim ve bir sürü korku ilaçlarından geçirildim fakat heyhat, şuurumu bir burcu göçmüş çivisi demirci dükkânında kalmıştı. Bunun alameti birkaç sene sonra Urla’da sara nöbeti şeklinde kendini gösterdi” Bu ifadeler Neyzen Tevfik’e aittir ve bu olay, hayatı boyunca bir travma şeklinde sürecek ve yaşamını altüst edecektir.
Bu olay, Yaşar Kemal’in babasının cami içinde besleme bir çocuk tarafından öldürme olayı üzerine başlayan “kekemelik”le aynı sonucun farklı versiyonuna çok benzemektedir.
Eğitimini düzenli bir biçimde tamamlama imkânı bulamayan Yaşar Kemal, hayat okulunda kendi kendini yetiştirmiş biridir. Çok erken yaşlarda acının ne olduğunu öğrenip, içinde kopardığı feryatları eninde sonunda sevgiye çeviren, çevirmesini bilen Yaşar Kemal…
Daha çok küçük yaşta doğaya, insanlara ve topluma karşı ruhunda uyanan ilgi, eserlerinin temelini oluşturur. İçinde yetiştiği Çukurova'da saf, el değmemiş doğayı, karıncadan kartala kadar tüm canlıları gözlemlemiş ve incelemiştir.
Yazar doğayla, bitkiler ve hayvanlarla iç içe yetişmiştir. Eserlerindeki bitki adlarının tercüme edilen dilde bulunamıyor olması, eserlerini yabancı dillere çevirenlerin en çok yakındıkları konuların başında gelmektedir.
Halk kültürü açısından çok zengin bir bölge olan Çukurova'da büyüyen sanatçı için, folklor vazgeçilmezdir. Folkloru kendisinin köken kültürü saymaktadır. Sadece Çukurova'yı değil, Anadolu'nun birçok bölgesini de sonradan değişik vesilelerle dolaşan Yaşar Kemal'in en büyük merakı yine buraların folkloru olmuştur. Halkın içinde yer alıyor, onları çok iyi tanıyor olması, sanatını en iyi şekillendiren unsurların başında gelir.
Said Nursi’nin göz hapsiyle ilgili düşünceleri
Konuyla ilgili olarak merhum Sezai Karakoç, ilginç bir duruma işaret ederek bir anekdot anlatır. Bediüzzaman Said Nuri’nin Isparta’da göz hapsindeyken Urfa’ya doğru yola çıkma macerasını şöyle anlatır : “Biz Denizciler Caddesi'nde Yeğenbey Vergi Dairesinde görev yapıp arkadaşlarımızla gün geçirirken, olaylar daha da ateşlenme işaretleri vermeye başladı. Bediüzzaman'ın Isparta’dan hareketle doğuya doğru gittiğini yazdı gazeteler. İnönü, hükümeti, Bediüzzaman'ı doğuya göndermekle itham etti bunun üzerine, hükümet, radyodan kararname tebrik edip Bediüzzaman'ın Isparta’da oturması, başka bir yere gitmemesini sağlamalarını idarecilerden istedi. O zaman çıkan bir söylentiye göre, Bediüzzaman: " Menderes bizi İsmet Paşa'ya rüşvet verdi” demiş.
Bediüzzaman'ın, Bir nevi, hükümet kararıyla İsparta'da ikamete memur edilmesi, Tabii ki gayr-i kanuni ve gayr-i hukuki idi. Hatta Yaşar Kemal'in Cumhuriyet’te Bu konuda bir yazısı çıktı. Yaşar Kemal: “Ben Bediüzzaman Said Nursi ile Şüphesiz aynı düşüncede değilim. Ama her yurttaş gibi Said Nursi'nin de seyahat hürriyeti vardır. Bu Hürriyet'in elinden alınmasına Kimsenin hakkı yoktur. Bu hürriyeti hükümet kısıtlayamaz, ben buna karşıyım” diyerek gerçekten o zaman için çok kişinin cesaret edemeyeceği bir hakşinaslık örneği gösterdi. Son
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.