Topluma sirayet eden siyaset 1
Seçim akşamı kent neredeyse ıssızlaşmasının sebebi de ekrana kilitlenen kitlenin çokluğuydu.
Yaşadığımız manzara karşısında beni düşündüren soru şuydu: Halk mı yöneticilere ihtiyaç duyar yoksa yöneticilerin mi insan topluluklarına ihtiyaçları vardır?
“Burada siyasetin kimin için yapıldığı?” sorusuna cevap bulmak hiç de zor olmazsa gerek.
Bunun için siyaset kavramı üzerinden bir değerlendirme yapmak herhâlde daha mantıklı olur.
Tarihte birçok düşünür; farklı iktidar, devlet, siyaset kavramları kullanmıştır ve bu kavramların işlevlerinin nasıl olması gerektiği konusunda farklı düşünceler üretmişlerdir; bu kavramları kullanırken ya da kuramlar üretirken kendi toplum ve dönem koşulları içerisinde fikirlerini oluşturmuşlardır. Bu sebeple siyaset kuramlarını ve siyasal rejimlerle ilgili düşünceleri üreten düşünürün yaşadığı dönem ve koşulları bağlamında da değerlendirmek kuramları daha iyi kavrayabilmek açısından önemlidir. Lâkin şöyle bir ortak nokta vardır; siyaset ve siyasi rejimler çoğunlukla doğa durumundan toplumsal duruma geçişin gerekliliği olarak görülmüştür. Gerekli toplumsal düzenin sağlanması, yöneten-yönetilen ilişkisinin belirlenmesi siyasi rejimler aracılığı ile sağlanmaya çalışılmıştır.
Toplum halinde yaşama nedenleri yaratarak bireyleri mobilize edilen bir anlayışla yönetiliyoruz girişiyle başlamak ne kadar iyi olur bilmiyorum ama ilk aklıma gelen bu olduğu için kavramı doldurmak için bu yönüyle başlamak daha sağlıklı olur diye düşünüyorum.
Bunun için kavramları geliştiren düşünce insanların fikirlerini ele almak da fayda var sanırım.
Etimolojik kökenini incelediğimizde Arapça “seyis” sözcüğünden türeyen siyaset kavramı ve de Yunanca “polis” sözcüğünden gelen politika kavramı, oluşumundan itibaren farklı zamanlarda, farklı toplumsal düzenlerde ve farklı düşünürlerce değişik anlamlar yüklenerek yorumlanmış ve de birbirinden farklı siyaset kuramları oluşturulmuştur. Bu bağlamda siyaset kuramları ve bu kuramları oluşturan unsurlar devinim hâlinde süregelmiştir demek yanlış bir yaklaşım olmaz. Toplumlar; tarihsel olaylara, içinde bulunulan ekonomik koşullara bağlı olarak zaman içinde farklı yönetim biçimlerine ihtiyaç duymuş ve mevcut düzenlerde değişikliklere gidilme gereksinimleri doğmuştur. Bunun sonucu olarak toplumlardaki yöneten-yönetilen ilişkisi, yasalar, siyasal iktidarın özellikleri, toplumsal sınıfların konumu, demokrasi, yönetilen kitlenin beklentileri gibi unsurlar da değişikliğe uğramış; zamanın ve toplumun taleplerine göre yeniden şekillenmiştir.
“Siyaset” kavramının tanımı ise her düşünüre göre birbirinden farklı şekilde yorumlanmıştır. Andrew Heywood “Siyaset, en geniş anlamıyla, insanların ortak yaşamalarını mümkün kılan genel kuralları oluşturma, koruma veya değiştirme etkinliğidir.” şeklinde tanımlarken Mao Zedong ise “Siyaset, kan dökülmeyen savaş; savaş ise kan dökülen siyasettir.” şeklinde yorumlar.
Yüksel Taşkın ise siyasal düşünce alanında felsefeden bilime doğru yönelişin Aristoteles ile başladığını söyler; Hocası Platon başta olmak üzere, Aristoteles’e gelinceye değin tüm siyasal düşünürler, “nasıl”ın değil “nasıl olması gerektiği”nin üzerinde durmuşlardı.
Ahmet Taner Kışlalı isesSiyaset kavramı tanımının ve de siyasal kuramların çeşitliliğinin sebebini düşünürlerin, yönetilen kitlenin ve de yönetenlerin “nasıl olmalı” sorusuna verdiği cevabın farklılığından kaynaklandığı söyler. Devam Edecek
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.