Veysi Ülgen
Elbette bir işe ihtiyacı vardı
İşçi arkadaşlarının yüzlerinden anlaşılıyordu ki, çalışma ortamı bugün çok gürültülüydü. İçten içe yüzü asık işçileri hem kıskanıyor hem de çok kızıyordu.
Onları neden hem kıskanıyor ve hem de kızıyordu?
Çünkü onlar gürültüyü ayıt edecek şekilde bir işitme duygusuna sahipti. Kendisi ise bu duyguyu tamamen yitirmek üzereydi.
Keşke işitme kaybı olmasa, keşke o da diğerleri gibi gürültüden rahatsız olsaydı diye içerleniyordu.
Bu biraz hiç güneş görmeyen hücre hapsindekilerin yazın güneşinden oflayanlara kızması gibi bir şeydi. Onlar sahip olduklarının farkında değillerdi. Ve sahip olduklarına meydan okuyabiliyorlardı. Kendisi gibilerinin böyle bir şansı yoktu.
Onlar için sıkıcı olan gürültü kendisi için çok güzeldi. Gurbet ellerin de gece kulüplerin de yüksek volümde ikinci sınıf sanatçıların arabesk müziğini bile arıyordu. Komşularının sabaha kadar küfürlü kavgalarını bile özlüyordu.
Belli ki işçi kardeşleri gürültüden oldukça rahatsızdı. Belki dinlettikleri müzik rahatsız ediciydi. Belki de işçileri başka bir gürültü rahatsız ediyordu.
Acaba megafondan işçiler için kötü bir haber mi veriliyordu. Yoksa ölen bir ünlü için sela mı okunuyordu. Hiçbir fikri yoktu.
Oysa şimdi her şeyi duymak isterdi.
Belki etrafında yüzü asılanlar gibi olmayacaktı. Belki de yüzü asılmakla kalmayacak, gidip bir güzel kavga edecekti.
Gürültülü bir ortamda gürültüden azade bir halde kaynakçılık yapıyordu. Elbette bir işe ihtiyacı vardı. Ve bu bir şekilde gerçekleşmişti. Ve elbette bu sadece kendi becerisi ya da yalanı değildi.
Aslında onu işe alanların özensizliğiydi. İşe girerken işitme azlığından söz etmemişti. Ne olur ne olmaz arkadaşından aldığı cihazla gitmişti. Kulaklarını uzun saçlarıyla kamufle etmişti. Ama buna da gerek kalmamıştı. Kimse onunla konuşmamıştı. Çünkü işyerinin çok acil belgesi olan bir kaynakçıya ihtiyacı vardı.
Biliyordu orta derecede sağırlığı belki fark edilecekti. Belki de ileriki yıllarda yalan söylediği için başına bela olacaktı. Hatta aleyhine davalar bile açılabilecekti.
Şimdi ne kadar geç olursa o kadar iyi olacaktı diye avunuyordu.
İçinde ki gerçek kişi keşke işe girerken iyi bir muayeneden geçseydi diyordu. Ama o içinde ki gerçek kişiyi değil herkes gibi içinde ki yalancıyı dinlemişti.
Diğerleri gibi yalancıyla yaşayabileceğini ummuştu.
Keşke onu işe alanlar acele etmeseydi. Elbette bir kaynakçıya ihtiyaçları vardı. Ama kendisinden daha sağlam biri mutlaka bulunurdu.
Neden sağlam biri değildi? Bunu sorarken masumane haline acıyordu.
Yıllarca gürültülü ortamlarda koruyucu malzemelerden yoksun çalışmıştı. O zamanlar böyle iş güvenliği önlemleri, koruyucular falan yoktu. Yıllar sonra bunlarla karşılaştığında artık kulakları için çok geçti.
Bir meslek hastalığı tanısı alabilirdi. Ama yılların ihmalkarlıklarından alamamıştı. Çalıştığı patronlarla arası her zaman iyi olmuştu. Hiç biriyle kavga etmemişti. Maaşlarını genelde eksik almış üçe beşe bakmamıştı. Şimdi o patronlar çok uzaklardaydı. Kendisini muhtemelen unutmuşlardı.
Onlar için neden fedakarca davranmıştı, bilmiyordu.
Gençlik yıllarında gurbet ellerin de kayıtsız ve sigortasız kaynak çıraklığı da yapmıştı. Sonradan belgeler de almıştı. Zaten o belgeler yüzünden iyi bir muayeneden geçmediğini çok iyi biliyordu. Burada daha önce belgesiz kaynakçı yüzünden işyeri sorunlar yaşamıştı.
Normal olan gürültülü ortamlarda çalışmamasıydı. Ama ödemek zorunda olduğu borçları vardı. Neden ve nasıl borçlanmıştı, hatırlamıyordu. Ama fazladan bir şey almadığı ve sadece geçinmeye çalıştığı bir iş olduğu gerçeğiydi.
Üstte yıllanmış ceket, altta yıllanmış delikli ayakkabıyla her gün düzenli işe gitmişti.
Akıllı bir telefonu yoktu. Günlük haberleri takip etmiyordu. Sesleri de pas geçince, belki kendi sahasında uyuklamayan tek işçiydi.
Çalıştığı saha makinalarla doluydu. Her yerden küçük forklift araçlar çıkıyordu. Evet bir işçinin gürültü ortasında duyabiliyor olması onu bir kazadan kurtarabilirdi. Bu yüzden kulakların sağlam ve donanımlı olması gerekiyordu. Duyma sorunu yüzünden arkadan gelen aracı farkedemiyebilirdi. Ama forklifti kullanan onu görür diye rahat davranıyordu.
Ya o forklifti kullanan da sağlık sorunları varsa? Gözlerinde ve kulaklarında bir sağlık sorunu varsa büyük risk var demekti. Belki onlarda işe girmek için yalan söylüyorlardı.
İşte o an içinde tanımsız bir kaygı gelişti. Evet, risk altındaydı ve böyle gidemezdi.
En iyisi tehlikeden kaçmaktı. Aslında yıllar önce aldığı yüzdesi düşükte olsa bir engelli raporu vardı. Belki onunla da iş bulabilirdi. Ama o böyle çalışmaya mecbur kalmıştı.
Belki de bu coğrafya da engellerle dolu yaşamı engelli haliyle aşabilirdi.
Neden aşacaktı? Neyin zaferi olacaktı?
İşte o an işi bırakmaya karar verdi. Sahayı gezen doktora tam durumu açıklayacaktı ki sırtında müthiş bir acı duydu.
Gözlerini hastanede açtığında kötü bir şeylerin olduğunu anlaması zor olmadı. Belki işitme kaybı vardı ama duyguları sağlamdı.
Ve gözleri yerde mahalli bir gazetenin ‘Görmeyen işçi, duymayan işçiyi yaraladı ‘ başlıklı haberine takıldı.
“Dün bir işyerinde forklift aracı kaynakçıya çarptı. Ağır yaralanan kaynakçı hastaneye kaldırıldı. Yapılan araştırmada forklift kullanan işçinin gözlerinde sorun olduğu ve engelli raporu aldığı ortaya çıktı. Kazazede kaynakçının da kulaklarının duymadığı ve raporlu olduğu anlaşıldı. “
En azından işyeri kaza içinde olsa ona kıymet vermiş, hastaneye yatırılmıştı. Böylece memlekette olası kazalardan birine nasiplenmişti. Ama mecburiyetlerini yenmeye çalışmalıydı. Bundan sonra sağlığına uygun işlerde çalışacaktı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.