Veysi Ülgen
Dr. Veysi Ülgen yazdı: Vedalaşırken, ‘Hoşça kalın çocuk dostlarım!’ demek isterdi
Güneşe rağmen bembeyaz bir semada, bir başına, belki umuda uçuyordu. Ve böylesine uçmak tarifi imkânsız duyguydu. Ama yanıtsız nedenleri onu kaygılandırıyordu.
Bu beyaza bürünmüş semada neden yalnızdı? Semanın o gözlere yaşama sevinci veren masmaviliğine ne olmuştu?
Yoksa yeryüzünden farkedilen o mad mavilik, yaşadığı ve gördüğü şeyler gibi, sadece bir yanılsama mıydı?
Aslında yeryüzünde son demlerinde gördüğü ve yaşadığı herşey gerçekti. Ve o her şeyler aşağıda ısrarla inkar ediliyordu.
Yanıtsız nedenleriyle aşağı baktı. İşte o gerçekler aşağıda kapkaraydı. Ve de ürkütücüydü.
Belki bu yüzden güneşe rağmen beyazlar içinde uçuyordu. Aslında maviyi çok severdi. Ve gökyüzü güneşle mavileşirdi.
Beyaz semada, bozkır ortasında yağmur sonrası gökyüzünün masmaviliğini özlüyordu. Arkadaşlarıyla rengarenk gökkuşağına koşarak kucak açmayı özlüyordu.
Şimdi beyaz sonsuzlukta güneş bile fark edilemiyordu. Belki güneş ona küsmüştü
Belki de güneş aşağıdakilere mesaj veriyordu. Aşağıdakiler kimdi?
Ailesi miydi?
“ Artık bir ailem değilsiniz“ diyordu gözyaşları boşluğa düşerken.
Adalet işçileri miydi?
“Sizinle coşkuyla birlikte olmak isterdim” diyordu adalet umuduyla uçarken
Kadınlar mıydı?
“Sizlerle akranlarım gibi hep birlikte olmak isterdim” diyordu kanat çırparken
Şairler miydi?
“ Şiirleriniz beni anlatamaz.” diyordu şiirini yazmaya çalışırken.
Siyasetçiler miydi?
“ Ne olur yakamı bırakın.” diyordu öfkeyle çırpınırken.
Ve çocuklar.
“ Tehlike altındasınız, ne olur birleşin!” diyordu umutla kanat çırparken.
Ve diğerleri… Artık önemli değillerdi…
Çünkü beyaz kanatlarıyla hala uçuyordu. Ve aşağıda her şey silikleşiyordu. Kara bir çizgi gibi uzanan Dicle’ye artık leyleklerin inmediğini hatırladı. Aslında nerdeyse hiç bir kuş nehre inmiyordu.
Acaba yitip giden kuşların arasına mı karışıyordu. Çünkü hala bembeyaz semada bilinmezliğe yükseliyordu.
Evet gerçekte masallarda ki melekler gibi bembeyaz bir elbiseyle uçuyordu.
Aşağıya tekrar baktı. Onunla konuşmak isteyen bedensiz yüzlerle bakıştı. Bir bilge gibi onlara bakıyorsa elbette konuşmalıydı.
“Beni dinleyin size anlatacaklarım vaaaaar…”
Birden daha yükseklere havalandı. Belki aşağıdaki bazılarınca anlatmasını istemiyorlardı. Zaten yıldızlara varmak üzereydi. Ama yıldızlar da güneş gibi beyaz semada kaybolmuştu.
Bu bilinmezlikte yıldızlara ne olmuştu?
Eskiden arkadaşlarıyla Dicle kenarında yıldızları sayardı. Ama hep karıştırırdı. Ve hep başa dönerdi.
Bir süre sonra semada yıldız şavkımalarını farketti. Daha çok kanatlandı.
Yerçekiminden ve yaşadıklarından tamamen kurtulmuştu. Artık aşağıda ki hiçbir şeyi seçemiyordu.
Şimdi yıldızları sevgiyle gülen çocukların özgür gülüşüyle sayacaktı.
Hoşçakalın diyemeden…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.