Veysi Ülgen
Dr. Veysi Ülgen yazdı: Bir istek, bir gerçek ve bir dilek
Ölüme yakın annesinin belki son isteğini, elbette her evlat gibi yerine getirmek istiyordu.
Annesi ona ölmeden önce, yaylada soğuk mısır mehiri yemek istediğini söylemişti. Ve yaylaya yine eskiden olduğu gibi atla gidelim demişti.
Atla gitme isteği, elbette geçmişin güzel günlerini yeniden yaşamak içindi.
Fakat annesinin bu isteğini yerine getirmek meselesi, onu bir gerilime sürüklemişti.
Mesele yaylaya gitmek değildi, Yine at bulmakta mesele değildi.
Mesele atla yolculuk yapacakları yolun artık olmayışıydı. Çünkü yaylaya giden vadi yolu artık yok sayılırdı. Vadi, kah araç yolu yapımı, tarla yapımı, kah coğrafyaya kazılan beton binalar yüzünden kesintilere uğramıştı. Vadi de ağaçlar ya kesilmişti, ya evler için kökünden sökülmüştü, ya da yakılmıştı. Yol boyu dinlenebilecek ağaç gölgesi bile yoktu. Su içecekleri çeşmeler kurumuştu. Yer yer çukur, asfaltı bozuk, toz duman içinde, plastik şişe sularıyla gidebilirlerdi.
Nehrin üstünde iki adet HES denilen nehir katili barajlar kurulmuştu. Nehir eskisi gibi çağlayarak, dalgalanarak, köpürerek akmıyordu. Nerdeyse hiç akmıyordu. Yamaçlarda kurulan ruhsatsız beton evler zaten azalan suyu, motorlu araçlarla evlerine çekmişlerdi. Nehirdeki canlılar kimsenin umurunda değildi. Zaten nehirde hiç bir canlı da artık yaşamıyordu.
Annesi vadiyi ve kurutulmuş nehri böyle görse ne hissedecekti?
Ömrünün son deminde ona vadiyi böyle izlettirmek reva mıydı?
Annesinin gitmek istediği yayla da eski yayla değildi. Paralı şahısların yaptığı beton yazlık evler, hükümetin güvenlik diye kurduğu karakollar, madencilerin kurdukları inşaatlarla yayla paramparça bir haldeydi. Çeşmelerin çoğu kurumuştu. Olanlardan da az su akıyordu.
Ve o çeşmeler de mülkiyet hırsıyla boğuşan şahısların arazi kavgalarının nedeniydi.
O çeşmelere sahip çıkma çatışmaları ortasında nereye konaklayacaklardı?
Artık eskiler gibi mısır yetiştiren de yoktu. İlçedeki marketten alacağı mısırla yaylaya gidebilecekti.
Ve yaylada ayran bulma meselesi de vardı. Artık yaylalar küçükbaş ve büyükbaş evcil hayvanların otlatıldığı yerler değildi. Yaylada çok az koçer barınıyordu ve onlardan ayran alması zor olabilirdi. Bu yüzden ayranı da marketten alacaktı. Ve annesine yaylaya ait olmayan mısır ve ayranla mehir yapacaktı.
Yaylada rasgele bir yerde konaklamaları sorun yaratabilirdi. Bu yüzden gidip, orayı sahiplenmişlerden izin almak gerekebilirdi. Yine yaylada annesinin zamanında ki kıl çadır yerine AVM’den alacağı çadırla konaklayacaklardı.
Bir de onlarla yolculuk edecek köpek bulma meselesi de vardı. Şimdilerde can derdine düşmüş hangi köpek onlarla yolculuk ederdi?
Evet, bir yandan ortada kırılamayacak bir istek vardı. Birde imkansızlıklar ve en önemlisi büyük bir yıkım vardı. Evet, ortada gözlerini kapatamayacağı bir gerçek vardı.
Yine de isteği gerçekleştirmek için işe koyuldu. Yaylada lazım olacak tüm malzemeyi avm. den aldı. Koçerlerden birinden kısa bir mesafe için bir at kiralamayı düşündü. Çünkü yolun büyük bir kısmını mecburen aracıyla alacaktı. Annesini yol heyecanından mahrum bırakacağını biliyordu.
Yaylaya gidip geçici olarak konaklayabileceği bir yer aradı. Orayı sahiplenen şahıslardan birine rica etti. Yaylada kalan son çeşmelerden birine yakın bir yer için anlaştı. Orada marketten aldığı çadırı açtı. Taşlardan bir ocak yaptı. Oradaki sakinlerden birinden zayıf bir at kiraladı. Başka da at yoktu. Araçla gelecekleri yerde at bekliyor olacaktı. Böylece eve geri döndü. Ve yaşlı annesine müjdeyi verdi.
Ertesi sabah önce onu araca bindirdi. Annesi atı sordu. Atın onları ileride beklediğini söyledi. Araçla bir saat yolculuktan sonra atın bekletildiği yere vardılar.
Yaşlı kadın zayıf, çelimsiz ata ve çevresine baktı. Sonra beni neden kandırıyorsun diyen gözlerle baktı. Belli ki kadın, kendisi için hazırlanan senaryoyu iyi okumuştu. Ve oynamaya hiç niyeti yoktu.
Birden oturdu. Ayaklarını uzattı. Kurumaya başlamış otlara uzandı. Ve gözlerini kapattı.
Belki eskisi gibi yayla yolculuğunu hayal ediyordu.
Belki de manevi sonsuzluğa hazırlık yapıyordu.
Ona baktıkça doğanın insan eliyle yapılan tahribata öfkelendi.
Ve bu tahribata sessiz kaldığı için kendinden utandı.
Annesinin son isteği ona doğanın tahribatını hatırlatmıştı.
Bir melek gibi uyuyan annesini izlerken, doğayı korumak için mücadeleye nasıl katılırım diye düşünüyordu.
Bunun için de büyükçe bir dayanışma diliyordu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.