Şakir Diclehan yazdı: Nazım Hikmet-Peyami Safa kavgası - V

Geçen haftalarda seri halinde çıkan yazılarımızda bu kavgayı gündeme taşımıştık. İlkyazımızda bu iki yazar-şairin dostluklarını irdelemiştik. İkinci yazımızda ise, Peyami Safa ile Nazım Hikmet arasında başlangıçta dostluk şeklinde başlayan ilişkilerin git gide bozulmaya başladığını ve bu dostluğun yerini, kalem kavgası ile kötü bir noktaya doğru yol aldığını görmüştük. Bu yazımızla inşallah konuyu tamamlayarak kavgaya son noktayı koymuş olacağız.

Ağır kelimelerle Peyami Safa’ya yüklenen Nazım Hikmet, onu hedef tahtasına oturtarak saldırı oklarının nişangâhı haline getirir. Namık Kemal’in adı da karışır bu ikili arasındaki kavgaya… Nazım Hikmet, saldırısını şöyle sürdürür:

“Bir düşün oğlum,

Bir düşün, ey, göbekli patron veletlerinin

"Doğru yol" göstericisi,

Bir düşün ey yetim-i Safa,

Bir düşün ve hatırla ki, son defa:

O, takma aslan yeleli Namık Kemal üstadın senin;

Abanoz ellerinden

Zenci kölesinin

Som altın taslarla şarap içerek

Ve "didar-ı hürriyet"in dizinde

Kendi kendinden geçerek:

"Yüksel ki yerin

Bu yer değildir,

Dünyaya geliş

Hüner değildir!" demiş...

Sen de yükseldin uyup

Onun sesine

"La dam o Kamelya"nın fesli figüranlığından

Ahmet Haşim’in "Degüstasyon"daki iskemlesine.

Bir düşün oğlum!

Bir düşün ve mezarların hududunu aşma!

Kendine güven üstat

Babana değil,

Bir ölüyü koluna takıp dolaşma!

Öyle zart zurt eşilmez toprağı gidenlerin!

Rahat bırak oğlum

Rahat bırak uyusun

O muhterem "şehid-i hürriyet" Bey pederin!

Hem böyle daha iyi…

Çünkü bak ortada

Ne yeni bir İngiliz-Boer

Harbi var,

Ne de tebrik isteyen bir İngiliz elçiliği...

Ölüleri rahat bırak oğlum.

Rahat bırak uyusun benim de gidenlerim!

Sen de bilirsin ki ben

Ne dedemden

Miras bekledim,

Ne babamdan şeref, şan!

Hasep, nesep, kan, soy sop işinde yoğum.

Çünkü ne soyu sicilli bir buldoğum

Ne de tecrübelik bir tavşan.

Ben sadece ölen babamdan ileri,

Doğacak çocuğumdan geriyim,

Ve bir kavganın adsız neferiyim.”

Nazım, kendine özgü tarzıyla ve daha önceki dostluk günlerindeki Peyami Safa hakkında sahip olduğu bilgileri gündeme taşıyarak onun kirli çamaşırlarını birer birer dökmeye çalışır:

“Sen her gece

El ayak çekilince

"NuvelLiterer"in

Bir arşınlık duvarından aşarak

Ve parmaklarının ucuna basıp dolaşarak

Yapraklarında onun,

Apartırsın satırlarını birer birer

Cingözle beraber.

Fakat her duvar

Bir karış değildir.

Her duvardan atlamayı kesmez senin gözün

Ve her fikrin açılmaz kapıları

Maymuncuğuyla Cingözün…

Okuman lazım evlat...

Evirip çevirmeyi, göze girmeyi, falan filan

Bırakıp

Okuman.

Bir düşün oğlum,

Bir düşün ey yetim-i Safa,

Bir düşün ve benden öğren ki son defa:

FİKİR dediğin şeyin

Karabet ustanın uduna benzemez suratı.

O, ne şapırtılarla çiğnenen bir sakız,

Ne "Vatan-Silistre"de Abdullah çavuşun tiradı,

Ne de "Bir Akşamdı"da müteverrim bir bayan ilacıdır.

O, şahlanmış bir savaş kılıcıdır.

Bu ata atlayacak yürek

Ve bu kabzaya bilek

Gerek...” (Devam Edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sakir Diclehan Arşivi