Ercan Çağlayan yazdı: Diyar-i Afgan

Foto: Arşiv

Darbeler, terör saldırıları, dış ve iç karışıklıkların yaratmış olduğu olumsuzluklar Afganistan’ın makus talihi olmuştur hep. 1979 yılında başlayan ve on yıl gibi bir süreyi kapsayan Sovyetlerin Afganistan işgali sonucu ekonomisinin düzelemez bir hal alması, sosyal ve siyasal çöküntü sonucunda, Afgan halkının büyük bir bölümü ülkeyi terk ederek Pakistan ve İran’a göç etmiştir.

Sovyetlerin Afganistan ile ilgili planları, mantalitesi tutmamış ve 1989 yılında Sovyetler Afganistan’ı terk etmiştir. Siyasal eksiklik, boşluk, farklı grupların türemesini sağlamış.  Mücahitler arasındaki iç savaş ve kaos krizini fırsat bilen Taliban  yönetimi ele almıştır.

İktidara gelen Taliban her ne kadar ılımlı bir politikayla yaklaştığını açıklasa da aksine sert ve kazuistik bir paradigma benimsemiş Her zaman.  uzun yıllar süren bir savaştan çıkan halkın, altyapı, gıda, su, beslenme gibi  fizyolojik ihtiyaçlar gereksinimlerini Bırak karşılamayı, birleşmiş milletler ve insani yardım vakıflarının yapmış olduğu yardımları bile engellemiştir.

Taliban zulmü sonucu sürekli bir göç halinde olan Afgan halkı son zamanlarda işid zulüm ve tacizlerine de maruz kalıyor. Zulüm karşısında çaresiz kalan halk Türkiye üzerinden Avrupa’ya gitmeye çalışıyor. Hal böyle olunca Türkiye şehirlerinde sürekli bir Afgan sirkülasyonu yaşanıyor.

Diyarbakır son zamanlarda Afgan sirkülasyonun merkezi haline gelmiş, özellikle şehirlerarası otobüs terminali civarını mesken edinmişlerdir. Deyim yerinde ise şehrimiz, Diyar-i Afgan (afgan şehri) olmuştur. Diyarbakır’da, Taliban zulmünün ilk yılları olan 90lı dönemlerde çok karşılaşmıştım. O dönemlerde çocuktum, Afganlar, ushanka ve kalpak ürünlerin ticaretini yaparlardı. Sonrasında pek denk geldiğim söylenemezdi. Arada iş seyahati için  Iğdır ve Van şehirlerine giderken karşılaştıklarımı saymazsak.

Önceki gün yine Van’dan dönüyordum. Silvan ilçe sınırından tutun da Diyarbakır şehir merkezine kadar her 20 metre de bir Afgan grubuyla karşılaştım. Aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu grupların bazıları yaya yürüyor bazısı ise ağaçlıkların arasında umut molası veriyorlardı. İran üzerinden Türkiye’ye giriş yapan gruplar bu şekil aylarca yol yürüyor. Görüntüler insanlık dramını gözler önüne serip yürek parçalıyor.

Arabaya bindirip şehir merkezine kadar bırakayım dersen, insan kaçakçılığından yargilanırsın. Bu yüzden bırak arabaya almayı selam vermeye korkuyor insan. Peki vaziyet bu iken, aylarca, kilometrelerce yaya yürüyen bu kayıtsız göçmenlere neden müdahalede bulunulmuyor, Her 20 km’de bir jandarma karakolu bulunan ülkemizde.

Kuş uçurtmayan hudut kartalları ile, yeşil ışık yakan jandarma karakolları ve polis noktaları arasındaki terslikte bir iş var. Kendi ülkemizde her uygulamada kimlik verip, GBT’ye tabi tutulurken, kaçak göçmenler ellerini kollarını sallaya sallaya geçiyor. Üstelik bunlar içerisinde terör eylemlerinde bulunan işid militanlarının olmadıkları ne malum.

Türkiye’de afganlara iltica hakkı tanınmıyor. Bu sebeple hiçbir sosyal ve ekonomik hakları dahi yoktur. çoğunluğu asgari ücretin altında kaçak çalıştırılıyor. Tabi işverenin de işine geliyor bu. Kendi ülkesindeki vatandaşına asgari ücret verip sigortasını yapmak yerine kapitalizmin ucuz işçi ihtiyacı Afgan ve diğer kaçak göçmenlerce karşılanıyor.

Ötekileştirmeye, dışlamaya, aşağılamaya karşıyız. Bölgemize, şehrimize gelen her türlü Yabancı kişi ya da kişilere karşı hassas davranıyor ve insancıl yaklaşıyoruz. Güvenli, refah bir bölge olmamız adına yetkililerden de aynı hassasiyeti bekliyoruz.

Sevgiler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi