Sakir Diclehan
Ramazan ayının iki misafir sanatçısı: Sezai Karakoç ve Bedri Ayseli - II
Siz sanmayın ki, oruçta yalnız siz susar, siz acıkırsınız. Oruç da susar oruç da acıkır. Çünkü: Oruç da canlıdır. Sizin gibi… Hatta sizden fazla… Çünkü: Onda, ölümün eriteceği et ve kemik de yok. İnsan, sağken bile ölümle karışıktır. Biz hayatla ölümün karıştığı bir terkibiz. Sağken, hayat, ölüme baskındır ve ölümü kullanır. Sonra yaşlandıkça, ölüm güçleri yavaş yavaş artar ve ölüm yüzdesi hayat yüzdesinin üstüne çıkar bir gün. İşte o gün ölmüşüzdür; ölüm hayatı kullanmaya başlamıştır. Toplum yaşayışında da böyle… Ecel olarak gelen ölüm, bu hayat - ölüm çatışmasını kesin bir sonuca bağlar. Ama oruç yüzde yüz olarak diri saf olarak diridir. Net diridir, insan gibi brüt olarak diri değil…
Bizden daha canlı, daha cıvıl cıvıl olan bu gök varlığı orucun susadığı su, acıktığı yemek nedir öyleyse? Şairin, şair için dediği:
“Cins şaire mahsus yiyecekler
Deniz yosunları mavilik medüzaları”
Tarzında,
“Oruca, gök şahidi oruca mahsus besinler,
Yükseltilen dualar, derinleşen secdeler,
Kur'an sesiyle aydınlanan ikindiler,
Allah adıyla diriltilen geceler”
Diyebiliriz belki.
Evet, Oruç da susar, oruç ta acıkır. Orucun susadığı ve ab-ı hayat gibi kanamadığı su, Kur'an sesi, acıktığı namaz, örtündüğü merhamet, kuşandığı giyindiği, Allah'ın adının yükseltilmesi yani cihattır.
Ve orucun da iftarı vardır. Oruç müminin kalbinde iftar eder. Onun sofrasında, işte saydığımız, göğe mahsus yiyecekler bulunur.
Yalnız insan orucu özlemez, oruç ta insanı özler. Ramazan ayı gelince, sıla-i rahm edenler gibi, meleklerin bile önünde eğildiği insana koşar. Oruç, insana acıkır ve koşar gelir.
Karakoç, duygularını şiir kalıplarına dökerek bunu en güzel şekilde ifade etmeğe çalışır:
“Oruç, ruhun sesi gelir her yıl
Gümüş topuklarını dokundurur kalbimize
Vücut dönmeğe başlar bir tapınağa kurban gibi
Yapılır örtülür uçurumları yakan dualardan
Ten ruhun avuçlarının içinde”
Oruç geldi, öyleyse oruca yiyecek taşımalı, su sunmalı, orucun lambasını yakmalı, örtüler atmalı üzerine ki, geldiğinden daha zengin gitsin. Verdiğinden daha çok alsın. Yanına gideceği eski oruçlara katacağı, söyleyeceği çok şeyler bulunsun.
“Hilkat günlerinin yeniden oluşun terlerini döker
İnsan gecesini değiştirir gündüzüne erer
Bir mevsime döndürür zamanı hiç değişmeyen
İnsanın olma vaktidir bu erme fırsatı
Ruh emzirir anne gibi yeri göğü fecri”
Çağımız Müslümanlarının portresini eski çağ müminlerinin portrelerinin yanına çizecek ya, bizim öyle bir portremizi çizsin ki, ilerde gün olur ki, o portreyi bize gösterirler, utanmayalım ondan o zaman. Oruç geldi, ondan bize ölümsüz bir şeyler katılacak demektir. Giderken, bizden de ona ölümsüzleşecek bir kaç şey katılmalı…
“Yeni bir insan gelip nöbete duracaktır
Eskisi çürümüş bir heykel gibi devrildiğinden
Ey oruç, diriltici rüzgâr, İslam baharı
Es insan ruhuna inip yüce ilham dağından
Kevser içir, ab-ı hayat boşalt kristal bardağından
Susamış ufuklara insan kalbinin ufuklarına”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.