Gülbahar Altaş yazdı: İsimsiz kadınların, isimsiz mezarları
“Bu mezarlıkta yatanlara taziyenin kurulmaması ne kadar acı biliyor musun?"
Bu sözler Süleymaniye’deki “Kadınlar Mezarlığı” olarak bilinen “Kimsesizler Mezarlığı’nda” 46 yıllık mezar bekçisi Rauf Muammed’ ait.
Muhammed, “kimsesizlerin” naaşlarının Süleymaniye Adli Tıp Kurumu’nda 2 ay bekletildikten sonra defin için bu mezarlığa getirildiğini söylüyor.
Benzerlerinin Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki (IKB) üç ayrı kentte de olan, “Kimsesizler Mezarlığı’nda” çoğu kadın olmak üzere erkek, yaşlı ve çocuklara ait mezarlar da bulunuyor.
13 yıldan fazladır mezar kazıcısı olan Osman K, mezarlığa çok sayıda kadın naaşını getirildiğini belirterek, toplumsal veya ailevi nedenlerle öldürülen kadınları hiç kimsenin sormadığını ve cinayetlerin üstünün örtüldüğünü anlatıyor.
Kadınlar Mezarlığı’nda yılda en az 10 kadın “kimsesiz” olarak tanımlanarak bu mezarlığa gömülüyor.
…
Uzun yıllardır mezarlığın tek ziyaretçisi ise bir genç.
Genç, aşık olduğu kızın yakınları tarafından öldürülerek, kimsesizler mezarlığına gömüldüğünü tespit ettikten sonra, sevdiği kızı görmek için aralıklarla mezarını ziyaret ediyor.
Süleymaniye Adli Tıp Kurumu doktoru da benzer vakalardaki izlenen yolu şu şekilde anlatıyor: “Vakanın polis veya güvenlik güçlerine intikal edilmesinin ardından otopsi için kurumumuza getiriliyor. Gerekli tüm tetkik ve incelemeleri yaptıktan sonra morga kaldırıyoruz. Öncelikli amacımız elbette ki cesedin kimliğini ortaya çıkartacak incelemelerdir. Çoğu zaman bu konuda ne yazık ki bir sonuca varamıyoruz.”
…
Ölümün ardından başlayan süreç ise şu şekilde işliyor:
Yasa gereği 2 ay morgda bekletilen ceset için yerel basın-yayım kuruluşlarında ölüm ilanı veriliyor. Ancak bu ilanlar neticesinde de kurbanların kimlikleri ne yazık ki tespit edilemezken, kurban yakınları da ortaya çıkmıyor. 2 ayın sonunda morgda bekletilen bu bahtsızlara son görevi beldiye görevlileri yaparak, kurbanların naaşını cenaze taşıma aracıyla Süleymaniye’deki “Kimsesizler Mezarlığı’na” sonsuz yalnızlığa bırakılmak üzere defnediliyor.
Konu ile ilgili görüşlerine başvurduğum bölgedeki kadın ve insan hakları aktivistleri, resmi rakamların gerçeği yansıtmadığı ve çok sayıda kadının “namus” başta olmak üzere farklı gerekçelerle öldürüldüğünü dile getirdi.
Independent Türkçe için hazırladığım dosya haber için görüştüğüm, Kürdistan Bölgesi Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Örgütü Başkanı Remziye Zana, çok sayıda kadının nedeni tam olarak bilinmeden katledildiğini; öldürülen kadınlardan herhangi bir kalıntı bile bırakılmadığını, benzer durumların Süleymaniye, Erbil ve Duhok’ta da yaşandığının altını çizdi. Zana, salgın sürecinde vakaların arttığını vurgulayarak, “Öldürülen bu kadınlar herhangi bir kalıntı bile bırakılmıyor. Kadınlar başta namus ve aile içi şiddetten dolayı ya intihar ediyor ya öldürülüyor. Düşünün günde 2-3 saat bir arada yaşamayı başaramayanlar bir anda aynı evde günlerce kalmaya mecbur bırakıldı!”
Kadınlara yönelik çalışmalarıyla bilinen “Jin Dergisi” editörü ve başyazarı Avan Caf ise, “Söz konusu kadınlar yaşamlarında bir kez kurban oldukları gibi, öldükten sonra da ikinci bir kez kurban oldular. Mezar taşlarına isimlerinin bile yazılması çok görülüyor” sözleriyle beni derinden etkiledi.
Uzun yıllardır tanıdığım Avan ile zaman zaman bir araya gelip kadınların içinde bulunduğu şartlar ve yaşadıkları dramları konuşmadığımız sohbetimiz neredeyse yok…
Avan, aktivistler ve kadın hakları savunucularının, defalarca bu kadınların kimlik bilgilerinin toplanacağı bir merkezin olması gerektiğini talep etmesine rağmen sonuç almadıklarını dile getirdi. Ayrıca önemli bir diğer konunun da, kurbanların kız kardeşleri ya da kuzenlerinin namus ve toplumsal baskı nedeniyle öldürülen yakınlarının mezarının yerini bilse dahi ziyaret edemediğini ise derin bir iç çekerek dile getirdi.
Bu kadınların sayıları da tam olarak bilinmiyor; çünkü çoğu vakada gerekli ilgili kuruluşların haberi olmadan polis tarafından cesetler bulunup gerekli prosedürlerden sonra kimsesizler mezarlığına defnediliyorlar.
Bu çok acı durumun resmi rakamlarda karşılığı ne?
Resmi verilere göre, Kürdistan Bölgesi’nde 2018’de 48 cinayet, 73 intihar, 139 cinsel saldırı, 254 yakılma olayı yaşandı, 9 bin 421 dava açıldı.
2019’un ilk 11 ayında 138 cinsel saldırı, 45 cinayet, 71 intihar, 238 yakma vakası yaşanırken, 8 bin 956 dava açıldı.
Bu yıl Kovid-19 nedeniyle sayıların arttığını ancak kesin veri olmadığı belirtiliyor.
Peki, çözüm için neler yapılması gerekiyor?
Geçen hafta yine Independent için Kerkük başta olmak üzere Irak Anayasası’nın 140. madde kapsamındaki “tartışmalı bölgelerdeki” kadınların durumunu ele aldığım dosya haberimde, Irak’ın orta ve güney kesimindeki kadınların mevcut durumunun Kürdistan Bölgesi’ndeki kadınlardan kat ve kat daha kötü olduğuna işaret etmiştim. Kürdistan Bölgesi’nde ise Kadınlara Karşı Şiddetle Mücadele kapsamında çıkarılan 2011 yılı kanununun 8'nci maddesi büyük ölçüde hayata geçirilse de hiçbir şekilde yeterli olmadığı aşikar!
Mevcut yasaların işleyişlerinin yanı sıra daha kapsamlı yaptırımı yüksek yasaların çıkartılması elzemdir. Nitekim kadına şiddet veya aile içi şiddet vakalarında hükümetlerin mağdur vatandaşını koruma zorunluluğu vardır. Hiçbir gerekçe (dini, geleneksel ve toplumsal kültür) yaşanan şiddet ve cinayetleri mazur gösteremez.
Toplumun derin yarası olan bu sorunun çözümü için ise toplumda farkındalık yaratmak adına ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşlarının yanı sıra bölgedeki tüm basın-yayım kuruluşlarının da kadına, çocuklara ve aile içi şiddete yönelik ciddi çalışmalar yapması gerekiyor. Yasaların kişi ve güçlerin üstünde bir güç olması adına gerekli tüm hukuki çalışmalarla kadınların haklarının güvence altına alınarak can güvenliklerinin korunması gerekiyor.
Aksi durumda şiddet ve “namus” adı altında işlenen cinayetlere göz yumulması halinde sorun daha çok içinden çıkılmaz hale gelerek, toplumun kanayan bir yarası olmaya devam edecek!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.