Bîr: Hem bellek, hem kuyu: Kader Kuyusu 3
Üstelik görkemli bir ülküyü gerçekleştirme yolunda Osmanlı’dan Avrupa’ya, oradan Ortadoğu’ya uzanan geniş bir coğrafyada geçen azimli yaşamı, varsıllık ve kudretten yavaş yavaş trajedilere evrilen kişisel hikâyesi, onu romanın arka planında serili bütün bu destansı atmosferin içinde parlayıp sönen ışıltılı bir yıldıza çevirir. Hem hayalci bir yazar hem de “yenik düşmüş” bir karakter olarak, zaman dışı ve özgün bir kişidir Celadet Ali Bedirhan.
Tarihi romanlarda, tarihin yükünün iyice hafifletilebilmesi ve belgelerden, kaynaklardan bildiğimiz yoğun sis bulutunun aralanabilmesi için, kişilerin sahici çizilmesi kadar önem taşıyan bir başka edebi unsur olarak gündelik hayat ve ilişkiler ağı ise, Kader Kuyusu’nun en hassas, en bıçaksırtı yönünü oluşturur: Zaman zaman parlak keskin ayrıntılarla gerçekliği tescillenen, bir anda bakışımızı geçip gitmiş bir dünyanın yeniden yaratılmasına tanık eden titizlenmeci yanıyla yer yer daha üstünkörü, duyguların ve ilişkilerin nüanslarına pek inmeden, neredeyse verili bir dünyanın “özetlenmesi” yanlısı anlatım tarzı romanın genelini açıklayabilecek bir belirginlik taşır.
Sözlü bir geleneğin dünyayı algılayış biçimiyle daha yazınsal bir arayışın sürekli karşı karşıya geldiği, tekrarlar ve betimleyici genellemelerle ayrıntıcı bir bilincin yan yana durduğu bir merkez olarak bütün bir roman, bu anlamda, tarihi roman paradigmalarını da içten içe sorgulayan belki de kendine özgü bir yapıya sahiptir. 1900’lü yılların başları gibi hayli kapalı bir toplumsal dönem ve çevrede bile fotoğrafları hayatlarının, hayallerinin bir yansımasına çevirmiş Bedirhan ailesi, geleneksel olanla modernliği birleştiren yaşayışlarını açıklayan bu fotoğrafların da gösterdiği gibi, hem tarihe ait hem de onu aşıp gelen bir bilincin ürünüdür.
Fotoğrafları oldukça duru, sakin ve şefkatli bir sesle yorumlayan anlatıcı yitik bir zamana, bir aileye olduğu kadar hep bir anlayış beklediği okura, günümüze de dönük: Kuramcı bir yaklaşımın “postmodern” hilelerle açıklayacağı bu durum, roman boyunca hikâyeler, anlatılar ve mesellerle örülmüş haldedir. Çift anlatıcılı yapısıyla roman, aynı zamanda modern bakışın düşeceği tuzakları, yetersizlikleri veya karşılaşacağı kör, karanlık noktaları yine kendi içinden aydınlığa kavuşturmasıyla da yoğun tarihsel dokuda gedikler açan oyuncu ve yer yer şakacı bir tavra sahip: Fotoğraflar üzerinden ilerleyen bakış,
Celadet Ali Bedirhan’ın araya giren sözleriyle, karşı çıkışları veya sitemleriyle inatçı, kendi varlığının sınırlarını sahiplenen ve öyle yansıtılmasını isteyen bir uzak bilinçle karşı karşıya kalır: Romanın göreceli bakışıyla sarsılmaz bir geçmiş kesitinin yan yana durduğu böyle anlarda, fotoğrafların aynı zamanda bellek işlevi de gören yanılsamalı yönleri hem onaylanmış hem de deşifre edilmiş olur. Bütün ailenin ve Celadet Ali Bedirhan’ın kaderini belirleyen kuyu figüründe olduğu gibi, yoğun bir hatırlama döngüsünün taşıyıcısı olarak fotoğraflar, son sözü söylemeden, kesin yargılara varmadan önce, anlatılanlara ve hatırlananlara dikkatle kulak vermek, onlarla neredeyse bir ve aynı şey olmayı da denemek zorundadır. Bitti
Şirvan Oktay GÖRER/[email protected]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.