İnsanlığın binlerce yıllık hikayesinden bugüne yetişen ne?

İlkel güdüleriyle yaşayan barbar topluluklar.

Diyarbakır özelinden ele alalım isterseniz.

Onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış bir kentin geldiği durum endişe verici.

Nasıl mı?

İdeolojik saplantıları bir yana bırakarak tarafsız bakalım gelinen duruma.

Sade bir dille sorunu ele alalım; o şunu, bu bunu yaptı hastalığından bitaraf…

Hatırlarsınız bir dönem kapkaç terörü vardı kentte. Kadınlar çantayla, ziynet eşyalarıyla dolaşmaktan korkardı ya da telefonla konuşmak bile tetikte olmanızı gerektirirdi.

Hatırladınız değil mi?

Kaldı mı böyle bir sorun?

Hayır.

Peki biten bu terörün arkasından ne geldi?

Gideni aratan belalar silsilesi; uyuşturucu, her türlüsünden bahis, fuhuş…

Öyle bir bela ki önlen(e)mez bir hal almış durumda.

Siyasi partilerin görmezden geldiği, STKdenilen yapıların duyarsızlığı ve bir kentin göz göre göre batışı…

Kimi cebinin telaşında rant peşinde, ideolojik saplantılı çözümsüzlükte birbirine saldıranların ahkamlarının arasında büyüdükçe büyüyen bir sektör. Öyle bir sektör ki gençleri suç örgütlerinin ağına düşürüyor, sömürdükçe sömürüyor. Ayakta kalmak ve alanlarını elde tutmak için silahlanıyor, çatışıyor. Yetmiyor kendilerine başkaldıranlara saldırıyor.

Polisin bir operasyonuna bağlı hayatları ne hikmetse palazlandıkça palazlanıyor.

Şehrin çeperini kendi ağlarıyla sarıp sarmalıyor ve beraberinde binlerce bağımlı (müşteri) yaratıyor.

Üç maymun toplumun tüm bileşenleri sadece izliyor bataklığı…