Dut Zamanı

Oldum olası dutu (karahubır) severim.

Diyarbakır’da Mayıs ayında olmaya başlayan duttan Haziran’a kadar nasiplenir insanlar.

En çok da kaldırımlarda çıkar önümüze.

Pekmezi, kurusu ile tama bir şifa kaynağıdır.

Tadına varmak için dibine serilen bez parçalarının üzerine silkelenir, yoksa da önemli değil.

Diyarbakır’ın neredeyse her tarafı dut ağaçlarıyla dolu…

Nedenini hiç merak ettiniz mi?

İpekböceği…

İpekböcekçiliğinin Anadolu’ya gelişi ise 550’li yıllara tekabül eder. Bu tarihten 16. yüzyıla kadar özellikle İran’dan gelen ham ipek kervanları Bitlis’ten sonra Diyarbakır veya Mardin üzerinden iki yol ayrımı ile karşılaşırlar. Buradan ya Halep’e gidip mallarını orada satacaklar ya da Diyarbakır ve Mardin’de dokuma atölyelerine satacaklar. Üçüncü bir yol da Bursa, İstanbul, Tokat, Amasya illerine devam edip oradaki dokuma atölyelerine satmak. KPSS’de bu yola İpek Yolu denir. Bu şehirler elbette sadece transit görevi görmez, üretimin de merkezi olacaktır. Osmanlı toprağı içinde üretilen ipek dokuması ise Avrupa pazarında satılacaktır. Tüm bu yolların kesişim noktası ise Diyarbakır.

İşta tam burada başlıyor dutun Diyarbakır buluşması.

Sonrası uzun hikaye.

Diyarbakır’ın merkeze alındığı Osmanlı dönemine denk gelen bir seferberlik ve ipeğin merkezi olan bir şehir…

1800’lü yılların başına kadar 1500 kadar dokuma atölyesi çalıştığı Diyarbakır’ın hızla gelişimi.

Ve Cumhuriyet Türkiyesi’nde şimdilerde Kulp ilçesine sıkışan ipekböcekçiliğinin gerileme hikayesi.

Başka bir yazının konusu belki de.

Gelelim kaldırımlarda ezilen duta üzülmüşlüğüne.

Her ezilen duta hayıflanır, bazen ağaçlara çıkar yedikçe yerim.

Sürede kısa, yiyin yiyebildiğiniz kadar.

Sonra pekmezine, dut kurusuna kalan zamanlara gireceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi