Şakir Diclehan yazdı: Necip Fazıl’ın pek bilinmeyen babası ve kardeşleri - III

14 Haziran 1911’de Adalet Bakanlığı, İstatistik ve Kanunları Düzenleme Dairesi’nin Temyiz Kararları Şubesi’nde maiyet memuru (stajyer hâkim) olarak göreve başlar.

Fâzıl Bey’in Bursa’dan sonra Gebze’de savcılık yaptığını Necip Fâzıl’ın yazılarından öğreniyoruz. Kendine has üslubuyla babasının Gebze’deki günlerini şöyle anlatır Necip Fazıl: “ Babam Gebze savcısı… Biz de ben ve annem, yanındayız. İstanbul’a yakın diye bazen büyük babam da geliyor. Gebze’den de tez zamanda çekildik ve konağa yerleştik.

Bir süre sonra Kadıköy’de hâkimliğe başlayan Abdülbaki Fazıl Bey, Necip Fazıl’ın annesinden boşanır. “ Nitekim babam, kendisi 30 yaşında ve oğlu 13 yaşındayken, annemi boşadı ve bana mektepten her çıkışımda dayıma, annemin yanına sığınmak düştü.

Babam bir müddet sonra kendisine yazacağım mektuba:

— Ne de güzel yazın ve üslûbun varmış!

Cevabını verecek kadar oğlundan habersizdi.”

Fazıl Bey, Fatma Nigar Hanım adında ikinci bir hanımla evlenir. O dönemlerde hem erkeğin ve hem de kadının vekâleti alınarak nikâhları kıyılırdı. Nigar Hanım’ın vekili Sami Efendi, Abdülbaki Fazıl Bey’in vekili ise, Arif Bey’dir. Nikâh, şer’i usullere göre 30.000 kuruş Mihr-i muaccel (evlilik için ödenen peşin mihr parası) ve 30.000 kuruş mihr-i müeccel (daha sonra ödenmek üzere ertelenen mihr) ile nikâhları kıyılır. Nikâh şahitleri ise, Nail Bey ve Mehmet efendi adında iki kişidir. Bunu, şuradan bilmekteyiz. Baba Abdülbaki Fazıl’ın ölümü üzerine, hanımı Fatma Nigar’ın alamadığı mihr-i müecceli tahsil etmek için kızının adına davayı açan Fatma Nigar Hanım’ın annesi Huriye Hanım’ın mahkemeye verdiği dilekçesinden öğrenmekteyiz.

Fatma Nigar hanımla olan evliliğinden de mutlu bir aile hayat bulamayan Baba Fazıl Bey, derin bir ruhi bunalım ve huzursuzluk içindedir. Abdülbaki Fazıl Bey, 1921 kışında, müthiş karlı ve fırtınalı bir gecede, ikinci evliliğini yaptığı, Mediha Hanım’ın tam tersi bir yapıya sahip Kadıköylü eşinin (Fatma Nigar) evinden sert bir münakaşa sonunda ayrılır ve babası Hilmi Efendi’nin Sarıyer’deki köşküne döner. Gece yarısı vasıta bulamadığı için, sandalla geçtiği Karaköy’den Sarıyer’e kadar yürür. Soğuk algınlığı yüzünden yatağa düşer ve bir daha kalkamaz.

Vefatından sonra çıkarılan veraset ilamından anlaşılan Fâzıl Bey, Kadıköy’de Sulh Hukuk hâkimliği yaptığı sırada 17 Ekim 1921’de vefat etmiştir.

Necip Fazıl, babasının ölüm haberini, iki ay sonra 1921 senesinin Ocak ayında, annesi Mediha Hanım ve anneannesi Nefise Hanım’la birlikte gittiği Erzurum’da büyük dayısının yanında iken öğrenmiştir.

Necip Fazıl’ın Selma adında kız kardeşi olmuş, ancak küçük yaşta vefat etmiştir. Fazıl Bey’in Fatma Nigar Hanımla olan evliliğinden Hüseyin Orhan adında bir erkek çocuğu dünyaya gelir. Abdülbakı Fazıl Bey’in Fatma Nigâr Hanım’dan doğma oğlu Hüseyin Orhan, mühendislik tahsili yapmış ve uzun yıllar Amerika’da yaşadıktan sonra ülkeye dönmüş ve İstanbul’da vefat etmiştir. Hüseyin Orhan Kısakürek’in de bir kızı olmuştur.

Orhan Kısakürek, Galatasaray Lisesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi mezunu yüksek inşaat mühendisidir. Sezai Karakoç’un ifadesine göre, İstanbul Teknik Üniversitesi’ne asistan olmak için sınava gireceği zaman jüridekiler, soyadının Kısakürek olması nedeniyle kendisini üniversiteye alınmasına sıcak bakmamaları ve kendisini tercih etmemelerini söylemeleri ve kürsüye almak istememeleri üzerine Orhan Kısakürek, dünya ve hayat görüşü bakımından ağabey Necip Fazıl’dan farklı bir yapı ve düşüncede olduğunu ve onun dünya görüşünü pek benimsemediğini söyler.

Galatasaray Lisesi’nden iyi Fransızca ve İngilizce öğrenmiş ve daha sonra bu dillere egemen olacak tarzda ilerletmeyi başarmıştır. Galatasaray mensuplarının ifadesiyle, “Ağabeyi Necip Fazıl Kısakürek'in aksine son derece entelektüel ve modern görüşlü biridir Hüseyin Orhan Kısakürek.”

Orhan Kısakürek’in “Evlilik Hastanesi” adında bir piyesi de bulunmaktadır. Mustafa Miyasoğlu'nun, 26 Mayıs 2009 tarihinde Ülke TV'de katıldığı Dün Ve Bugün programında anlatmış olduğu bir hâtıra:

"Necip Fazıl'ın babasının ikinci evliliğinden Hüseyin Orhan adında 22 Kasım 1919 tarihinde bir çocuğu dünyaya gelir. Entelektüel, Fransızca bilen, roman, hikâye tercüme etmiş bir insandır.

Miyasoğlu’na üstadın Oğlu Mehmet Kısakürek Bey anlatmış. Bir gece saat 12.00’de tartışmaya başlıyorlar kardeşiyle. Orhan diyor ki, "Ben senin davanla, fikriyatınla, tarih tezlerinle, dini-tasavvufi kitaplarınla ilgili değilim. Benim için sen Türk edebiyatının en önemli şairlerinden birisin, başka da bir şey değilsin."

"Öyle mi, çık dışarı" diyor üstat.

Neslihan yenge rahmetli, uğraşıyor çıkarmamak için, gece yarısı korkunç sağanak halinde, eline şemsiye vermek istiyor, "yok", diyor Üstat, "şemsiyesiyle gelmişse şemsiyesiyle gitsin, şemsiyesiz geldiyse defolsun gitsin. Benim böyle bir kardeşim yok."

Ve bir daha da görüşmüyor. Üstat, aile hatıralarını pek toplamazdı, Hüseyin Orhan Kısakürek ölmeden önce gelmiş, Büyük Doğu'ya bu hatıraların hepsini artık size layıktır diye teslim etmiş." Şeklinde bir bilgi notu bulunmaktadır

İstanbul’da 17 Nisan 1997’de vefat eden Hüseyin Orhan Kısakürek’in yıllarca Amerika’da yaşayan ve okuyan bir kız çocuğu olmuştur.

NOT: Necip Fazıl'ın ailesi içinde mümtaz bir yeri olan ve ailenin  manevi bir ferdi sıfatıyla pek bilinmeyen bazı bilgilerin bize verilmesinde cömertçe davranan aziz ve değerli dost Suat Ak Bey'e sonsuz teşekkürler...(SON)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sakir Diclehan Arşivi