Mehmet Sebih Altun

Mehmet Sebih Altun

Mehmet Aslan Yazdı: Kavşaklarda unutulan çocuklar

Hakkarili Yusuf güzel çok güzel bir başarı elde etmiş. Aferim Yusuf'a... Diyarbakır'dayken en çok canımı sıkan konulardan biri çocukların çok fazla ihmal edilmesiydi. Nerdeyse her kavşakta, arabanın camını silen, bir şeyler satan veya dilenen çocuklar olurdu. Sıkça da kaza yaşanırdı. Yeğenimin beni havaalanına bıraktığı bir gün aracını normalden daha temkinli kullanması dikkatimi çekmişti. Kuruçeşme'den eski havaalanına giden yolda her zaman çok fazla çocuk olurdu. "Çocuklardan mı" dedim; "Hem ondan, hem kan parasından" demişti. Hatta yeğenim, "Kuruçeşme kan parası bölgesidir, vurdun mu arabayı satsan kurtaramazsın" demişti.

Havaalanı yolundaki o yoğun trafik içerisinde onlarca çocuk olurdu. Ödüm kopardı, çocuklar ezilecek diye. Ve korktuğum şey bir gün başıma geldi ne yazık ki. Diyarbakır Diclekent Metropol taksi durağından bir taksi çağırmıştım. Duraktaki şoförlerin çoğunu tanırdım. Hepsi de iyi çocuklardı. Bu kez Liceli İrfan denk gelmişti. Köyleri boşaltıldığı için apar topar Diyarbakır'a göç eden bir aileye mensup genç bir arkadaş. Toplu konuttan Silvan yoluna doğru gidiyoruz. Çok yavaş ve çok temkinli kullanıyor. Hatta açıklama yapma gereği duydu bana; "Hocam buralarda çok çocuk var, her an yola çıkabiliyorlar" diye. Bana bunu anlattığı esnada arabadan hafif bir çarpma sesi geldi ve refleksle arabayı durdurdu. Bir şeye mi vurduk veya yolda büyükçe bir taş mı vardı gözümüzden kaçan diye soruyoruz birbirimize. İnip arabanın ön tarafına baktık, yerde 2 veya 3 yaşlarında kafası kanayan bir çocuk yatıyor. Hemen yolun diğer şeridinde de 7 yaşlarındaki çocuğun ablası şaşkın duruyordu. Biraz daha geriden bir kadın "hawar hawar" diye geliyor. Çocuğun annesiymiş. Diyarbakır'dayken en çok korktuğum, tedirgin olduğum şey şehrin kavşaklarında koşturup duran çocukların ezilmesiyken, buna bir anlamda sebep olmuştum. Genelde sakin yapılı bir insanım ama küçücük çocuğu öyle kanlı görünce çok öfkelendim. Annesine, nasıl bu kadar sorumsuz olunur, 2, 3 yaşında bir çocuğun iki şeritli bir yolun ortasında ne işi var, niye sahip çıkmıyorsun diye bağırıp çağırıyorum ama kesinlikle üzüntümden kaynaklı bir tepkiydi verdiğim. Çocuğun annesi belki benim tepkimden, belki de üzüntüden olduğu yerde çakılıp kaldı, gelemedi. Çocuğu aldım kucağıma, başı kanıyordu. Göğsüme yasladım, fazla kanama olmasın diye. Sessizce bana bakıyordu. Arabaya bindik. Konuştum ufaklıkla; merak etme şimdi hastaneye gidiyoruz, başını saracaklar vs. diye. Gözlerini dikmiş bana bakıyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Acile gittik, hemen film vs. işlemlerini yaptık. Sadece kafasında kırık varmış. Sonra annesi ve dayısı geldi hastaneye. Anneyle ayaküstü konuştuk, çocuğun iyi olduğunu ama bu yaşta bir çocuğun trafiğin çok hızlı aktığı bir yolda olmaması gerektiği gibi şeyler söyledim. O gün İrfan'ın temkinli olması, böyle bir ihtimalden bahsederek ilerlememiz ve ani bir refleksle durması bir çocuğun hayatını kurtardı.

Yusuf'un başarısını paylaşırken yine o kavşaklarda unutulan çocuklar geldi aklıma. Ortalamaya vursanız en fazla 10 yaş çıkar ama bu yaşlarda omuzlarına eve ekmek götürme sorumluluğu yüklenmiş yüzlerce çocuk... Konuştuğunuzda anlıyorsunuz cin gibi, zeki çocuklar ama sahipsizmiş gibi ortalıktalar. Yusuf gibi sahiplenen bir aileleri olduğunda o çocuklardan yüzlerce başarı hikayesi çıkar ama ne yazık bu şansları yok. Ailelere sorsanız, işsizlik var, çocukların çalışması mecburiyetten kaynaklanıyor. Diyarbakır'dayken de, şimdi de düşüncem hiç değişmedi; ne kadar zorlu koşullar olursa olsun çocukların suistimal edilmesi için belirtilen gerekçelerin hiçbiri, bu suistimalleri haklı göstermez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Sebih Altun Arşivi