Yûsif Bedirxan
Yusif Bedîrxan yazdı: Asıl beka sorunu ekonomi mi?
“Ekonomideki sıkışmayı -hele vatandaş kısma sırasını boğazına getirmişken- önemsememek, hatta bu daralmayı ‘beka meselesinden daha mı önemli yani?’ gibisinden laflarla savuşturmaya çabalamak kelimenin gerçek anlamıyla ‘ahmakça’ geliyor bana”
Yukarıdaki cümlenin sahibi Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan.
Kılıçarslan’ın kaleme aldığı yazının devamına geçmeden Türkiye İstatistik Kurumu ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası işbirliği ile yürütülen tüketici eğilim anketine bakalım.
Mevsim etkilerinden arındırılmış tüketici güven endeksine göre tüketici güveni Nisan ayında bir önceki aya göre yüzde 7,3 oranında azaldı; Mart ayında 72,5 olan endeks, Nisan ayında 67,3 oldu.
Anlaşılsın diye tüketici güven endeksi nedir bakalım; Endeksle, tüketicilerin maddi durum ve genel ekonomiye ilişkin mevcut durum değerlendirmeleri ile gelecek dönem beklentileri, harcama ve tasarruf eğilimleri ölçülüyor. Anket sonuçlarından hesaplanan tüketici güven endeksi 0-200 aralığında değer alabiliyor. Endeksin 100’den büyük olması tüketici güveninde “iyimser” durumu,100’den küçük olması tüketici güveninde “kötümser” durumu gösteriyor.
Nisan ayındaki durumun “tarihi düşük seviye” olarak belirlendiğini hatırlatalım ve Kılıçarslan’ın yazısıyla devam edelim: “Açık konuşacağım. Dilerseniz gönlünüzce linç edebilirsiniz beni açık konuştuğum için: Beka meselesi olan şey ekonominin kendisidir. Kirasını ödeyemeyen babalar, akşam evinde çocuklarını neyle doyuracağını bilemeyen anneler, ailesi servis parasını denkleştiremediği için okuluna yürümek zorunda olan öğrenciler beka meselesidir. Ve emin olun, bundan daha büyük bir beka meselemiz yoktur.”
Yazının bu kısımlarındaki tespitlere katılmamak elde değil. Harfi harfine ben de onaylıyor ve alkışlıyorum.
Peki, “bu krizin sebebi neler, nasıl aşılabilinir, sorumlular, sorumsuzluklar nelerdir” diye sorgulayan var mı?
Zülfi yâre dokunmadan sorunlar çözülebilir mi?
Yaşadığımız problemlerin kaynağını görmelerine rağmen sus pus başka yerleri işaret edenler; sorunu bilip de bir şeylerden imtina ederek karından konuşanlara ne demeli?
Sorun gittikçe ve yoksulun yükünü artırarak büyüyor.
Üzerine bir de Rusya’nın Ukrayna işgalini, insan elinin de katılarıyla oluşan olumsuz hava şartlarının eklendiği kuraklığın ayak seslerini de katarak genel manzaraya bir bakın.
Orta sınıfın yoksullaştığı, yoksulun açlık sınırında yaşadığı genel manzara içinde durum hiç de iç açıcı değil.
Son bir alıntı ile bitirelim; Biz, birlikte yaşadığımız yoksulların, iliklerimize kadar hissettiğimiz sorunlarına, birlikte kendimize özgü pratik çözümler üreten siyasal özneler olamazsak, onların iktidarın “sadaka ağları”na takılmalarına da engel olamayacağız!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.