Sakir Diclehan
Şakir Diclehan yazdı: Vatandaşın pasaport çilesi ve üniversite hocaları - I
Her insanın gönlünde başka bir ülkeye, başka bir kıtaya ve başka bir diyara seyahat etme arzu ve tutkusu vardır daima. Çağımızda başka ülkelere gitmek için pasaporta ihtiyaç vardır kuşkusuz. Bir ara kolaylık sağlanmasına, nüfus müdürlüklerince verilmesine ve kolayca çıkarılmasına rağmen, oldum olası pasaport çıkarmak için aşılması güç bürokratik engeller, daima karşımıza çıkmıştır.
İnsanların doğadan uzaklaşmaları, kentleri yaşanmaz hale getiren uygulamalar karşısında, kişinin tabii olarak görmediği ve gezmediği şehirleri gezme ve seyahat etme isteğiyle değişik yer ve coğrafyaları görmek istemesinden daha doğal bir şey olamaz...
Pasaport harçlarının yılbaşından sonra astronomik rakamlarla artırılması üzerine, vatandaşların nüfus idarelerinden randevu alma sıkıntısı had safhaya ulaştı. Büyük şehirlerden, hatta küçük şehirlerin bir kısmından dahi pasaport için randevu almak çileye dönüştü. Şu anda elli yıl öncesindeki uygulamaya dönüldüğünü görmekteyiz ne yazık ki…
Yıl 1980, Üniversitelerde şiddet ve anarşinin kol gezdiği, ülkede hemen hemen her gün 2-3 insanın can verdiği ve öldürüldüğü yıllardayız. Ben, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk dili ve Edebiyatı Bölümü Eski Türk Edebiyatı Kürsüsü’nde asistan olarak çalışmaktayım. Kürsü Başkanı, kendi ifadesiyle tedavi olmaz bir deli olan Prof. Dr. Abdülkadir Karahan’dır. Bize her gün sabah 8.00'de gelip deftere imza atacaksınız ve saat 17.00 olunca da yine deftere imza atıp memurlar gibi görevinize devam edeceksiniz" talimatını vermişti.
Peki hocam doktora tezimizi ya da doçentlikle ilgili çalışmalarımızı nasıl yapacağız? Şeklindeki soruya Hoca: “Önemli olan sizin çalışmalarınız değil bana olan bağlığınızdır diyerek” cevap vermişti.
O zaman, jüri üyelerine çalışmalarımızla ilgili olarak: "Efendim biz sonsuz derecede Abdülkadir Karahan’a bağlıyız ve o nedenle de herhangi bir çalışma yapmadık, yapamadık dediğimizde de jüri Acaba ne karar verecektir? Kendi kendine koyduğu devam defterine biz imza atmadık, diye Dekanlığa şikâyette bulunmuştu. Bu şikâyet üzerine günlerimiz böyle heba olup geçmekteydi.
Ülkede Sıkıyönetim ilan edilmişti o dönemde. 1980 yılı Haziran ayının ikinci günü öğlenden sonra bir sivil polis gelerek beni Fakültedeki odamdan alıp Beyazıt Polis Karakolu'na götürdü. Epey zaman geçtikten sonra komiser ifademi almaya başladı. Suç: Edebiyat Fakültesi hocalarından Prof. Dr. Abdülkadir Karahan’ın çalışma odasının kapısına ispirtolu kalemle 18.4.1980 tarihinde "FAŞİT KARAHAN'A ÖLÜM DEV-SOL" şeklinde sloganın yazılmasıydı. Bunun üzerine Karahan’ın şikâyetiyle beni ifadeye çağırdıklarını söylemişti komiser. Benimle birlikte o anda öğrenci olan Kemal Ertuğrul Öztürk, Yaşar Akalın, Afide Tijen Ünal isimli öğrencilerin de da bu yazıyı yazdıklarına dair ihbarda bulunduğu bilgisini vermişti..
O gün akşama kadar ve devamında o gece de Beyazıt Polis karakolunda sabahlamak zorunda kalmıştım. Ertesi gün, beni o zamanlar Gayrettepe'de bulunan siyasi şubeye polis nezaretinde göndermişlerdi. İfade, ifade, ifade üzerine ifademi alıyor, bir türlü bitmiyordu bu ifadeler. Bir gece de Gayrettepe'deki şube nezarethanesinde gecelemek zorunda kalmıştım. Ertesi gün öğlene doğru başka sanıklarla birlikte bizi Selimiye Kışlası'na götürdüler. (Devam Edecek)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.