Fesih Bozan Yazdı: Kürt sorunu yok mu? Varsa, muhatabı kim olmalı?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun HDP’nin meşru bir parti olarak muhatap alınması gerektiğini, çözüm yerinin de TBMM olduğunu söylemesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye’de Kürt sorunu yoktur.” demesi üzerine “Kürt sorunu ve muhatabı” konusu tekrar tartışılmaya başlandı.

Bu yazımızda Kürt sorununun varlığını, gelecek yazımda ise Kürt sorununun muhatabını ele alacağım.

Erdoğan, “Sorunu çözdük” derken neyi kast ediyor acaba? Kürtçenin seçmeli ders yapılması, TRT Kürdî’nin açılması ve bazı üniversitelerde Kürdolojinin açılmasını ya da kayyumlar ve güvenlikçi tedbirlerle sorunu çözdüğünü mü düşünüyor?

Halbuki daha temmuz ayında Diyarbakır’da yaptığı konuşmada, 2005 yılında söylediğinin arkasında olduğunu söylemişti. 2005 yılında “Kürt sorunu benim sorunumdur” demişti. (12 Ağustos 2005)

Eğer sorun çözülmüşse, neyin arkasında olduğunu ifade etti?

Hemen şunu ifade edeyim ki,

Bir şey tartışılıyorsa, demek ki vardır. Olmayan bir şey konuşulmaz, tartışılmaz.  Bu sorun olduğu içindir ki;

  • On yıllardır “Kürt sorunu” diye konuşuluyor,
  • 50 bin civarında Kürt ve Türkün hayatını kaybetmiş olması,
  • Ülkemizi yeniden inşa edecek kadar milyarların, güvenlikçi politikalarla harcanması,
  • Kayyum politikasıyla, Kürt halkının oy verdiği belediye başkanları “iddialara” dayanılarak görevden alınıyor ve yerlerine belediye meclisinden seçmek yerine, kalıcı olarak kayyumlar atanması, “iddialara” dayalı olarak açılmış olan davaların yıllarca devam etmesi veya ettirilmesi, hatta bu davalardan berat eden belediye başkanları olduğu halde görevlerine iade edilmemesi,
  • Doğu ve Güneydoğuda uygulanan güvenlikçi tedbirler nedeniyle yerleşim merkezlerinde görev yapan zırhlı araçların karıştığı, 20’si çocuk olmak üzere 40 vatandaşımızın hayatını kaybettiği ve 86 kişinin de yaralandığı olayların faillerine, bazı asker ve polislerin Kürt vatandaşlarına yönelik yaptığı hukuksuzluklar ve batı illerinde Kürt işçi ve ailelerine yapılan saldırıların hep alacak verecek meselesine bağlanması ile faillerin çoğuna “cezasızlık politikasının” uygulanması. Yani kanunların ülkemizin batısında farklı, doğusunda farklı uygulandığına dair bir kanaatin oluşması,
  • Kürt halkının varlığının inkârı, kimlik sorunu, ana dilde eğitim, öğretim ve devlet kurumları dahil günlük hayatın her alanında kullanılmaması,
  • Batı illerinde, zaman zaman Kürt ailelerine, mevsimlik işçilere, yolcu otobüslerine ve spor takımlarına ırkçı saldırıların yapılması,
  • Dış politikada, Irak ve Suriye politikasında önce “Kürt koridoruna / Kürt Devletine müsaade etmeyiz” denilmesi. Bu söylemin Kürtlerde büyük rahatsızlığa neden olduğu görülmesi üzerine, “terör koridoruna müsaade etmeyiz” şeklinde bir söylem değişikliğine gitmek zorunda kalınması,
  • Ağırlıklı olarak Kürtlerin oy verdiği HDP’ye kapatılma davasının açılması, genel başkan, milletvekili, belediye başkanı ve binlerce yöneticinin tutuklu olması... gibi olaylar hatırlandığında, hepsinin altında hep Kürtler vardır. Ve dolaysıyla bu da “Kürt sorununun” devam ettiğini gösteriyor.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın farklı zamanlarda ve mevsimine göre, birbirine zıt farklı açıklamalar ve ittifaklar yaptığını biliyoruz. İlk dönemlerinde Kürtlerle ittifak yapan Erdoğan, Kürt sorununu sahiplenmesi, barış sürecini başlatması gibi adımları atan, ancak daha sonra, birbirine ağza alınmayacak hakaretleri yaptığı MHP ile ittifak yapınca, MHP’nin milliyetçi söylemlerine sahip çıkan ve Bahçeli’yi kırmamaya çalışan bir Erdoğan görmeye başladık.

Ancak seçime yakın Erdoğan’dan “Kürt sorunu vardır ve ancak biz çözeriz” gibi söylemleri tekrar duyarsak hiç şaşmamak gerek.

Demek ki, bir soruna “yoktur” demekle sorun yok olmuyor. Tedavi kabul etmeyen bir hastanın “hasta değilim” demesi gibi.

Kürt halkının hak, hukuk ve eşitliğinden bahsedilince, “Bin yıldır Türkler ve Kürtler kardeş olarak beraber yaşıyoruz.”, “Kız alıp kız vermişiz.”, “Irkçılık haramdır.”, “Türkler ve Kürtler eşittir.”, “Etle tırnak gibiyiz.” söylemleri, sadece sözde kalırsa ve icraata gelince de “ana dilde eğitim” ve “Kürt halkının varlığının kabulü” ile beraber anayasanın “Başlangıç metni,  6., 42., 66., 81., 103., 104., 134. ve 174. Maddeleri değişmediği, siyaset, diyalog ve demokratik alanlar açık tutulmadığı sürece Kürt sorunu devam eder diye düşünüyorum.

Şu da unutulmasın ki, farklılıklar birer zenginliktir. Şiddete ve bölünmeye sebep değildir. Her türlü hak talepleri şiddete başvurmadan demokratik yollarla talep edilmelidir. Hepimiz şiddet veya bölünmeye karşı, ancak hak, hukuk, adalet, eşitlik ve insan haklarından yana olmalıyız. Adalet ve eşitlik birlik ve beraberliği güçlendirirken, adaletsizlik, şiddet, terör ve her türlü bölünme ise küresel emperyalist devletlerin işgal ve sömürü planlarına zemin oluşturmaktadır.

Gelecek yazımızda “Kürt sorununda muhatap kim olmalı?” konusu ile devam edeceğiz.

Vesselâm.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fesih Bozan Arşivi