Başkalarına adanan yaşamlar: Yalnızlık - 1

Keşke ile başlayan birçok cümle yapamadıklarımıza ya da yaptığımız yanlışlara işaret eder.

Şöyle diyebilir miyiz acaba? Kendimizden çok yaşamımızı çevreleyenler için yapmak zorunda hissettiklerimiz çoğu kez bizi kendimizden uzaklaştırır, köleleştirir, korkaklaştırır.

Yazar Bronnie Ware’ın “Ölmek Üzere Olanların En Yaygın 5 Pişmanlığı” adlı çalışmasında, sayılı günleri kalan hastalarla bir dizi röportaj gerçekleştiriyor ve yaşamlarındaki en büyük pişmanlıklarını soruyor. Ölüm ile burun burana olan bu insanların, pişmanlık konusundaki ortak cevabı ise şöyle: “Başkalarının benden bekledikleri yerine keşke kendi istediğim hayatı yaşayacak cesaretim olsaydı.”

Fırat Devecioğlu’nun kaleme aldığı bir yazıda, kalabalıklar içinde kaybolan insanların aslında neden yalnızlaştıklarının muhasebesini “kendi değerini dış dünyada başkalarının gözünde aramak” üzerinden tutmuş. Şöyle diyor yazısında Devecioğlu:

Oysa bizler, etrafımızdaki insanların, ‘kendi hesaplarına’ çalışmasından ya da sürekli ‘kendilerini düşünmesinden’ dert yanarız! Kendi menfaatinin peşinde, her şeyi kendine yontan insanlarla doludur sokaklar. Ancak diğer yandan yaş aldıkça ‘keşke kendim için yaşasaydım’ diyen insanlar kendini gösterir.

Peki, bizler, gerçekten de düşündüğümüz kadar bencil insanlar mıyız, kendimiz için mi yoksa başkaları için mi yaşarız?

Edebiyatta bir efsane olarak kabul edilen George Orwell, bir denemesinde şöyle der: ”İnsanların çoğu fazla bencil sayılmaz. Çoğu özellikle otuz yaşından sonra birey olma hissinden vazgeçip daha ziyade başkaları için yaşamaya başlıyor.”

Aldatan modern zaman, ‘kendi hesabına’ çalıştığını düşünen bizleri bir konuda ikna ederek aldatır; bu, birçok insanın temel uğraşı haline gelen, kendi değerini dış dünyada, başkalarının gözünde aramaktır. Her ne kadar bencilce davransa da, türümüz, kendinden en uzak olduğu bir zamanın içinde yürüyor

‘Kendi hesabına’ çalıştığını düşünen modern zaman insanı, kendini başkalarının gözünde değerli olmaya adamaktan geri durmuyor.

“Kendi istemini kendi belirleyen ve her türden boyun eğmeyi reddeden herkes benim dengimdir.”Friedrich Nietzsche’nin bu sözüyle bahsettiği denklik çıtasından, yıllar ilerledikçe uzaklaşıyoruz. Kendine yetecek bir dünyaya sahip olması gereken biz insanlar, kendini başkalarının gözünde ispatlamaya çalışan ergen çocuk halimizden kurtulamıyoruz. Bu, denizde ailesine yüzdüğünü göstermeye çalışan ancak ayaklarının yere bastığı gözüken çocuğun gayretine benziyor…

 Görünür olma çabası içinde yolunu kaybeder, dikkat çekebilmek için kıvranır, toplumun saçma hiyerarşisinde yer almaya uğraşırız. Çağımızın insan ruhu, ait olmadığı yarışlara sürüklenir. ‘Birey olma hissinden’ vazgeçen, sürüye ait insan, arzularının peşinde (güç, hırs, bilinirlik vs) karanlıklara karışıp yok olacaktır. Sonuçta, kendi varlığını, var olduğu gibi inşa edebilme serüveninden yoksun kalanların bu yetersizliğini; bencilce kazanılmış hiçbir menfaat karşılayamaz. Montaigne, ünlü ‘Denemeler’ kitabından bir bölümde şöyle diyor: “Aşırı benciller (kendini bencil sananlar) kendilerini üstünkörü bilenlerdir. Onlara göre kendi kendisiyle başbaşa kalmak, ruhunu zenginleştirmeye, kendini adam etmeye çalışmak boş hayaller kurmaktır. Sanki kendimiz bizden ayrı, bize yabancı biriymiş gibi.”

İnsanın özgürleşebilmesi, başka yerlerde kendini arama veya kendini kanıtlamaktan ziyade, sadece ona ait bir alanı oluşturabilmesi ile başlıyor.

Kendi menfaatini kovaladığını düşünen, daha fazlasını kendine isteyen, yaygın insan modeli, esasen diğerlerinin, ona baktığında görmesini istediği şeylerin peşinde koşar durur. Devam Edecek...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi