Yûsif Bedirxan

Yûsif Bedirxan

Aklın başkenti: Vicdan - II

İslam düşünürlerinin geneli Vicdanı,tanrı ile bağlantılı beşeri bir değer olarak görürken, batılı düşünürlerin birçoğu vicdanı edimsel kabul eder.

Bugün batı düşüncesinde ‘Vicdan Kavramına Bakış’ı ele alacağız.

Batılı filozoflar,  ahlak ve vicdan konusunda ikiye ayrılır. Bir kısmı ahlak yasalarının insanda doğuştan var olduğunu, diğer kısmı ise sonradan kazanılan edimsel bir durum olduğunu savunur.

John Locke’e göre insan zihni bilgi açısından doğuştan getirdiği hiçbir şeye sahip değildir. Zihin boş bir levhadır ve bütün bilgiler sonradan deney yoluyla elde edilmektedir. İnsan için iyi ve kötü ondan aldığı hazza bağlıdır. İnsana haz veren her şey iyidir. Bu yüzden iyi ve kötü özneldir; ahlaki ve vicdani değerler doğuştan insan zihninde bulunmamaktadır. Bilginin deneysel yollarla elde edilmesine paralel şekilde ahlaki değerler de sonradan kazanılan öznel bir durumdur. Tüm insanların kabul ettiği evrensel bir ahlak düzeninin olmayışı da buna delilidir.Fakat sadece haz ve akıl vicdan değerlerin oluşmasında yetersiz kalacağı için tanrısal bir iradenin ahlak yasası koyarak yaptırım uygulayacağını da ileri sürmüştür.

J.J. Rousseau vicdana dair şu sözleri söylemiştir: “Vicdan, vicdan… Ey ilahi içgüdü! Ölümsüz ve semavi sada! Zavallı ve cahil yaratıkların en güvenilir rehberi, sensiz hayvanlardan farksız olur, kötülükten kötülüğe sürüklenir, özsüz bir akıl gücünün ve yasasız bir aklın sürüklemeleriyle, üzücü sonların ve ağır yanlışların avı olurdum.”

Rousseau’nun ahlâka dair konularda aklı ön planda tutmaktan daha ziyade gönlü ve vicdanı kendisine kılavuz yaptığını görmekteyiz. O’na göre vicdan deruni bir ses veya ışıktır. İnsanı doğruya götürür. Fakat ahlaki sorumluluklarını sürekli çiğneyen birisinde vicdani hassasiyet zarar görmektedir.Dolaysıyla vicdan yanlış yapmaktan koruyan iç ölçü ve bekçidir denilebilir

Eleştirel felsefenin babası olarak kabul edilen Immanuel Kant’a göre vicdan, kişinin kendi yapıp ettiklerini mevcut ahlâk yasası içinde değerlendirdiğinde duyduğu “acı verici bir duygudur. Kişi yasalara aykırı bir davranış yaptığında ne tür bir gerekçe bulursa bulsun susturamadığı içsel bir davacı vardır. Kendini aklamak için yaptığı tüm uğraşlara rağmen sesini susturamadığı bu şaşırtıcı yetinin yargılamalarından insan kaçamamaktadır. Olmuş bitmiş bir eylemde insana sürekli pişmanlık duygusu yaşatan bu yeti vicdandır.

Kant’ın ahlak ve vicdan konusundaki en temel ifadesi “koşulsuz buyruk” kavramıdır. Şarta dayalı olarak sunulan her ahlaki önerme, ahlaki değildir.

Ahlaki ödev kendiliğinden var olan bir nitelik taşımalıdır. Aksi durumda araçsalhale gelecektir. Başkasından türetilmeyen temelini kendinde bulan bu yasaya koşulsuz buyruk ifadesini kullanır. Mantıkta “Bütün, parçalarından büyüktür” ilkesi ispatlanmaya ihtiyaç duymayan apaçık bir doğruysa, etiğin temelinde de böyle bir doğru olmalıdır. Bu bağlamda vicdan, kendi kendisi için sorumluluk olan bir koşulsuz buyruk anlamına gelir.

Kant’ın meşhur sözü de konuya ışık tutar niteliktedir. “iki şey, üzerlerine sık sık eğilip ısrarla düşünülürse, insanın ruhsal yapısını hep yeni, hep artan bir hayranlık ve korkunç bir saygıyla dolduruyor: üzerimdeki yıldızlı gök ve içimdeki ahlâk yasası.”

Kant’ın bahsi geçen koşulsuz buyruk ve doğal ahlak yasası gibi kavramlarından yola çıkarak onun vicdanı nesnel olarak ele aldığı söylenebilir. Zira haricibir etki veya duyumlarla ortaya çıkan öznel bir edinim değil, cevheri bir mahiyet taşımaktadır.

  1. yüzyıl felsefesinin en önde gelen rasyonalistlerinden Spinoza’ya göre tabiatta zorunsuz hiçbir şey yoktur. Orada her şeyin meydana gelmesi tanrısal tabiatın zorunluluğu ile ortaya çıkmaktadır. O’na göre varlık,Tanrı tarafından meydana getirildikleri nizamdan başka hiçbir şekil veya nizamda ortaya çıkamazlar. Bu bağlamda insanın konumu da bir derece netlik kazanmaktadır. Zira GillesDeleuze’a göre Spinoza, insanın doğasında herhangi bir şeye sahip olmadığını düşünmektedir. O’na göre insan akıllı ve özgür değildir. Konuşan bir hayvan tanımlaması da Spinoza’da görülmemektedir.Spinoza insanın özgürlük ve mutluluğunun yolunu da Tanrı’nın yasalarını sezgi yoluyla edinmeye bağlamaktadır. O’na göre insan sürekli tutkulara maruz kalarak onlara esir olmak durumundadır. Bu tutkularından kurtularak tanrısal iradeye uyum sağladığı ölçüde doğrunun ve iyinin özüne ulaşabilir.

Burada sonlandıralım. Alt alta getireceğimiz belki yüzlerce, binlerce görüş daha vardır vicdan hakkında.

Asıl soru nasıl bir vicdan, nasıl bir ahlak?

Biçilen bir elbise midir ki; herkese olsun…

Asıl soru belki de tam budur.

Ahlakı esas alan yasalar, suç ve cezayla vicdan oluşturulabilir mi?

Ahlakvicdanın tarlasında sürülüp ürün verendir. Aklın ve ruhun başkentidir vicdan.

İlk cümlemize dönelim: İnsan olmanın ve insan kalabilmenin temeli değil midir sizce de Vicdan…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yûsif Bedirxan Arşivi