İliksiz akşamların kimliksiz gecelerine düştüğünde yolum yıldızsız semaların pervasız sessizliklerinde yok olacak diye korktum
Ama yine de…!
Yürüdüm gamhıraş bir kederin dönümsüz gergisinden,kan damlayan parmaklarımın pıhtısız ve damarsız çözeltisine doğru…
Yürüdüm ateşin kıvılcım kıvılcım göğe yükseldiği hüzzam yüklü bulutlardan,bayraklara meclislerin fasılsız ve garbsız şiir söyleşilerine doğru…
Bir zaman sonra…!
Beklemeye aldım intizarımı
içime ah çeke çeke…
Beklemeye aldım ahuzarımı
yüreğimi yerlerde s’ürüye s’ürüye…
Hacetini her dem gönlümde inzâl inzâl dilediğim,gül kokulu yâr uğrasın diye gecelerime..
Hacetini her dem gönlümde inzâl inzâl dilediğim,gül kokulu yâr uğrasın diye gecelerime…
Muhabbetini kalbimin yerine (ve)göğsüne bir türlü sığdıramadığım,gözleri elâ yâr yer etsin diye bedenime.
Eyy başımda tâ’cım,gönlümde tahtım ve yüreğimin nasırlarına şifâ diye sürdüğüm âşk-ı il’âcım..!
Bu kapkara sevdamın senedini, sensizliğe mühürlemeye yemin mi ettin..?
Rüzgârımdın, bulutların gerdanında asılı yağmurum dedim sana..!
Söyle, beni çöl iklimlerini alev ateş kaynayan sıcağına dikmek için leylayla mı sözleştin?
Kim öğütledi sana, ayı yalnızlığa terk etmeyi…!
Kim koydu yüreğine ceylanların göl kenarından su içerken ki ürkekliğini…?
Bilmez misin nasıl da ağzını değdirip beni kana kana içmene muhtacım..!
Bilmez misin ayını terk etmeyen yıldız gibi seni nasılda {her} yanımda mum ile ararım..!
Bilmez misin yâr bilmez misin?
Bilirsin yâr bilirim hani derler ya “min’el âşk il’el kalbi sebilâ..”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.