Halil Yaman
Halil Yaman yazdı: Asrın ilk aşkı
Hayatın sırra kadem bastığı
ilkel bir zamanın çocuklarıydık biz.
Üstümüzde taşlı ve topraklı bir ev,
önümüzde öncesinde sönmeyen ışıklı bir meşale…
Uzun yıllar geçti üzerimizden atlı arabalar, süvariler,
yüzyıllar boyu süren bir medeniyete eşlik eder.
Sonrasında kemik bulguları ve bizden kalan eserler...
Toprakla harmanlanıp unutulmaya
yüz tutmuş, yok yere savrulmuş yüzyılların esareti.
Gün yüzüne çıkarmak kimin cesareti?
Bir kuytuda üzerimize deşilen
moloz yığınları
arasında aşkın kalıntıları.
Bir ömür şeceresinde bulunmuştu kalbe oyulan acı.
Sevgimizi, mağara duvarlarına
çizdiğimiz o esrarengiz gizem.
Keskin bir bıçak yaramızı deşerdi.
Kemikleşmiş kalbimizi deştikçe
yaralar gün yüzüne çıkıp haykırmak isterdi.
Yüzyıllar öncesine ait kırık bir küp…
Kökleşmiş etrafı toprakla zift yığınına
dönüşmüş o karanlık küp.
Bir bedevi çocuğundan arta kalmış
sevginin açlığını yaşıyorduk.
Bir an önce gün yüzüne çıkacağını
bekleyen hüzünlerimiz.
Bizden istenilen neydi acaba?
Yüzyıllar sonrası zamane insanlar bulmuştu bizi.
Çok uzun zaman olmuş ki ellerinde
kayıp bir hazine barındıran heyecanlı gençler.
Merakın en sinir bozucu tarafı,
böbürlenmenin en uzun yaşayışı.
Gençlerin elleri bu asrın gün yüzüne
çıkacak en büyük buluşuydu sanki.
Çok kalmadan soğuk ve dünyanın tüm alfabesiyle kaplanmış odanın içine koyulduk.
Etrafımızda onca insanlar,
herkeste bir merak duygusu bir arayış,
İncitici bir bekleyiş...
Modern Dünya'nın hazzına ve dünyevi duyguların en gelişmiş ortamındaydık biz.
Kayıp bir kabileden gelmek,
gençler için iyi bir misafir sayılırdık. Sırasıyla ışık darbesi,
kalbimizin en derin yerlerine,
en karanlık tarafını aydınlatıyordu.
Tam da yüzyıllar boyu süren bir aşk masada fısıldıyordu.
Aydınlığın verdiği en sancılı tarafımızı ortaya koyuyordu.
Gençler bu asrın öncesinde
Görünmeyecek bir aşkı konuşuyorlardı.
O gün asrın sadakatini,
güvenini ve kavgasını tartışıyorlardı.
Kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi
büyük oyma taşlara yazdığımız gibi üzerimize not düşülüyordu.
Atlı arabalara benzeyen bir binek;
Arkasına atılmış eksik kalıntılarımız.
Kafalarda oturmayan aşkın yapbozu,
sonunda hüznün ve derin yaşantının müzesine koyuldu.
Çevremize ışıklı bir camekan ve camekanın üstünde
Asrın İlk Aşkı yazıyordu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.