İslam’da demokrasi ve yönetim - 2

Yine, İslam’ın benimsediği idari yapı, danışma (meşveret) üzerine kurulması gerektiğinden hareketle, “herhangi bir şahsın diktatörlüğüne dayanan 'otokrasi'den; kendisinde ilâhî bir sıfat olduğu iddiasıyla ortaya çıkan kişinin idaresine dayanan 'teokrasi'den; üstün azınlık sınıfının hâkimiyetine dayanan 'oligarşi'den; kişilerin heva ve heveslerine göre idare ettiği "demagoji"den ayrılır.”

Ma'rufed-Devâlibî, İslâm'da Devlet ve İktidar eserinde; “İslâm'daki istişâre sisteminin çoğunluk veya azınlık farkı gözetilmeksizin imkan dahilinde herkesin görüşünü almayı gerektirmekte, ancak, görüşler içinde tercihe şayan olanın, parmak hesabıyla değil, derin ve tarafsız aklî araştırma neticesi tesbit edilmiş olanın tatbik mecburiyetini içermektedir.” İfadelerine yer verir.

Özellikle Hz Peygamber ve ondan sonra idarecilik yapan halifeler, istişareye ciddi manada önem vermişler, Kur’an’daki “iş hakkında onlara danış” emrinin en önde gelen uygulayıcıları olmuşlardır. Bundan dolayı İbnTeymiyye: “İdareciler istişâreden muaf olamazlar. Çünkü Allah onu peygamberine emretmiştir.” der.

Hz. Peygamber (asm)’in sahabeyle istişaresinde dikkati çeken hususlardan biri; herhangi bir karara vardığı zaman, bu kararının Kur’an’ın bir emri mi yoksa kendi düşüncesiyle aldığı bir karar mı olduğunun, kendisine sorulmasıdır. Kur’an emri olursa, -bağlayıcılık ifade ettiği için- o emir yerine getirilir, ancak Hz. Peygamber’in kendi kararı olursa, bu karar üzerinde sahabe kendi görüşlerini ona aktarırlardı. Bedir harbinden sonra alınan esirlerin, hangi şartlarla serbest bırakılacağı, namaza davetin (ezanın) nasıl uygulanacağı, Hendek harbinde Medine’nin nasıl savunulması gerektiği gibi konular, Hz. Peygamber (asm)’in istişare anlayışının en çarpıcı örnekleridir.

İstişâre ederken göz önünde bulundurulması gereken en önemli noktalardan biri, kime veya kimlere danışılacağı konusudur. Abbasi yöneticilerinden Me'mun’un, oğluna nasihat ederken, istişâre konusunda söyledikleri, bu hususa ışık tutar. Der ki: “Şüphen olan işlerde, tecrübe sahibi, gayretli ve şefkatli ihtiyarların görüşlerine başvur. Çünkü onlar, çok şey görüp geçirmişler, zamanın inişli-çıkışlı, ikballi-hezimetli olaylarına şahit olmuşlardır. Onların sözü acı da olsa kabul ve tahammül et. Danışma kuruluna korkak, hırslı, kendini beğenmiş, yalancı ve inatçı kişileri alma.”

İslam dünyasının, batı kaynaklı olarak geliştirilen birçok müessese üzerinde ortak bir noktaya varamadığı gibi Ortadoğu tandanslı yönetim sistemlerine de rıza göstermediği açıktır.

Hiçbir bilimsel ve akli temele dayanmadan kimileri, demokrasinin İslam’la tamamen çeliştiğini anlatırken, kimileri de ikisi arasında tam bir uyumun varlığını anlatmaya çalışmaktadır.

Fertlerin ve toplumların mutluluğuna katkıda bulunma gayesi ve arzusu olan herkes için, en makul olan şey, -kavram kompleksine kapılmadan- din olarak İslam’ın evrensel değerlerinden, idari bir mekanizma olarak da demokrasinin öngördüğü temel hak ve özgürlüklerden yararlanmanın yollarını aramaktır.

Adı ne olursa olsun, insanların huzur ve mutluluğu için yürütülen çabalara İslam’ın herhangi bir itirazı söz konusu değildir.

“Demokrasinin benimsenmesi 'Batı’yı meşrulaştırma' değil, gerçek bir yeniden keşif olarak görülebilir. Batılı demokrasi ile İslam, yöntemde bazı farklılıklar gösterse bile, gayelerindeki benzerlikler dikkate alınarak birbirinden istifade edebilirler. Tabii bu istifade, Hasan Turabi’nin ifadesiyle söyleyecek olursak, eğer Batılılar, demokrasinin “Müslüman bir çocuk doğurmasına” müsaade ede(bili)rlerse gerçekleşebilir. Çünkü hala Batı’da birçok kişi için “islami demokrasi” kavramı lanetli olarak görülmektedir.”

Netice itibariyle, İslam prensiplerinin demokrasinin öngörüleriyle tamamen uyum içerisinde olduğu iddia edilemez. Ancak eğer dinden bağımsız düşünürsek, yönetim biçimleri içerisinde İslam’ın genel hükümleriyle en kolay uyumlu hale getirilebilecek yönetim biçimi yine demokrasidir.

Bu arada İslam düşünürlerinin bu konuda bir çözüm arayışı içerisinde oldukları da bir gerçektir. Zira demokrasi, kaçınılmaz olarak müslümanların içerisinde bulundukları ve kendisinden etkilendikleri bir sistemdir. Konumlarının İslam’a uygunluğunu her zaman sorgulamak zorunda olan müslümanlar, kendilerini kaçınılmaz olarak etkisinde bulundukları demokrasi karşısında çözüm arayışı mecburiyetinde bulmuşlardır.

Kur’an verilerine uygun olarak yapılan tartışmalar, demokrasiye bir karşıtlık değil, yeniden tanımlanan demokrasiye taraftarlık şeklinde kendini göstermektedir.

Dünyada birbirinden farklı birçok demokrasi tanımı ve uygulaması vardır. İslam dünyası, bu durum karşısında, bir yandan İslam’ı doğru anlamak ve doğru yorumlamak, diğer yandan da demokrasiyi bu yorum içinde tanımlamak zorundadır. Böyle bir yol, İslâm ve demokrasinin buluştuğu bir orta noktanın oluşmasına katkıda bulunabilir. (SON)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi