İslam’da demokrasi ve yönetim - 1

İnsanlarının kültürel yapısı, siyasi şartlar, dönemin ihtiyaçları, zamanın ve yaşanan yerin getirdiği imkan ve zorunluluklara göre, yönetim modelleri geliştirilebiliyor.

Bununla birlikte İslam’da demokrasi ve yönetim modelleri deçeşitli platformlarda sürekli tartışılıyor.Ancak İslamdaki yönetim modelleri ve demokrasi anlayışı da özellikle Ortadoğu üzerindeki yönetim modelleri baz alınarak tartışılıyor.

En başında İslamın, ana amacının insanların dünya ve ahiret mutluluğunu hedefleyen ilahi kaynaklı bir din olduğunu ve kendi demokrasi modelini de geliştirdiğini belirtmekte fayda var. Bu model geliştirilirken de insanların kendi akıl, irade ve bilgi birikimine dayalı olarak ortaya çıkardıkları bir yönetim biçimi olduğunu vurgulamak gerekir.

Bu yüzden, İslamı bir din olarak kendi kulvarında, demokrasiyi de bir yönetim şekli olarak kendi kulvarında değerlendirmek gerekir. Bunu yaparken, sadece kavramlara takılıp kalmadan, bu kavramların içeriğini, objektif bir bakış açısıyla karşılaştırmak zarureti vardır.

Bu noktada, İslam ilahiyatçılarının büyük bir kısmınca kabul edilen en önemli husus şudur: Kur’an tarafından, adı açıkça belirtilen ve insanlara emredilen herhangi bir yönetim biçimi mevcut değildir. Ancak, hem Kur’an’da, hem de Hz. Peygamber (asm)’in uygulamalarında, yöneten ve yönetilenlerin sorumluluklarını öğreten evrensel prensipler vardır.

Demokrasinin en belirleyici ve vazgeçilmez unsurlarından biri, halkın yönetime katılması ve kendi hür iradesiyle yöneticileri seçmesidir. Dikkatle incelendiği zaman, Hz. Peygamber’in, İslam’ın en iyi uygulayıcısı sıfatıyla, -kelime olarak, kabul etmek, razı olmak, anlamına gelen- BEY’AT müessesesini çalıştırdığı görülür. Bey’at, günümüz seçim uygulamalarındaki oy kullanma karşılığı olarak, kısaca “halkın yöneticiye bağlılığını belirtmek için reyini ortaya koyması” şeklinde tanımlanabilir. Bey’at, “kadın ve erkeğin, yöneticiye karşı görev ve sorumluluğu kabul etmek üzere yaptığı bir sözleşme” olarak da tarif edilir.

Hz. Peygamber’in başlattığı Bey ‘at uygulaması bazı yapısal değişikliklere uğrayarak devam etmiştir.

Bu yönüyle bakıldığı zaman, yöneticileri belirleme metodu konusunda İslam öğretisinin, bugünkü demokratik seçim uygulamaları ile çok önemli bir paralellik gösterdiği anlaşılmaktadır. Bu benzerlik, her ferdin kendi reyini hür iradesiyle belirtmesi konusunda da mevcuttur.

Hz. Ömer’in “zorbalıkla ve kılıç zoruyla alınan bey'at geçerli değildir” demesi özgür iradeye vurgu yapar.

Yöneticilerle ilgili olarak İslam’ın öngördüğü en önemli değerler, insanlar arasında, eşitliğin, adaletin ve ferdi hukuk dokunulmazlığının sağlanmasıdır. Şayet demokrasi, toplumları yönlendiren bir sistem değil de, insanların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan ve halkın taleplerini karşılamayı taahhüt eden bir yönetim biçimi ise, bu hususta İslam ve demokrasi arasında herhangi bir problemden bahsetmek anlamsızdır.

Çünkü bu hakların korunması bakımından, ikisi arasında bir aykırılık söz konusu değildir. Hatta İslam, bir taraftan ferdi hukukun korunmasını emrederken, diğer taraftan da toplumsal hassasiyetlere atıfta bulunur ve içtimâî ruhun canlı tutulmasını ister.

Demokratik yönetim biçimiyle idare edilen ülkelerde, toplum tarafından seçilen ve yine toplum adına karar mekanizması olarak işleyen meclis de, üzerinde durulması gereken en önemli müesseselerden biridir. Bunun İslam literatüründeki karşılığı, danışma kurulu olarak tercüme edebilen, Şûrâ müessesesidir.

Yapılması planlanan işlerin, istişâre sonucunda karara bağlanması gerektiği konusunu, Kur’an-ı Kerim’in Şûrâ suresinin 95/38 ayetinde şu şekilde açıklar: “Onların işleri, aralarında danışma iledir.”  (Devam Edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi