Yusif Bedîrxan yazdı: Zaman kavramı ve insan - II
Tüm anlattıklarımız zamanın ne olduğu sorusuna cevap vermiyor. Tekrar başa dönüp soralım nedir zaman?
Zaman fiziksel olarak var olan bir şey mi yoksa sadece zihnimizde duyumsadığımız bir olgu mudur?
Cevabı aramak için zamanın kavramlaştırılma çabası ile ilgili bir yolculuğa çıkmamız gerekecek.
Zamanı ölçmek için bir başlangıç noktasına ihtiyacımız var. Bir zaman aralığı için iki olaya ihtiyacımız var; Başlangıç ve bitiş…
İşte burada biz normal sıradan insanların bildiklerinin dışında bilgilere ihtiyaç var. Zaman ve madde ilişkisi dışındaki bir kavram burada devreye giriyor; Hareket.
Burada bizi bekleyen soru şu; Eğer zaman hareket ile temelden bağlıysa mutlak mı yoksa gözlemcinin hızına mı bağlı?
- yüzyılda yaşamış önemli bilim insanlarından Newton’a göre, iki olay arasındaki zaman aralığının kesin bir şekilde ölçülebilir ve iyi bir saat kullanılması koşuluyla kim ölçerse ölçsün aynı sonuç elde edilebilir; zaman hiç durmaksızın ileri doğru akıp giden bir şey. Geçmişe gidip bir olayı değiştiremezsiniz yani mutlak bir şey, evrensel.
Ancak 20’nci yüzyılda Newton’un söylediklerinin aksine bir kuram ortaya attı Einstein; Görelilik. Einstein zamanı özel ve genel görelilikle tanımladı. Buna göre, farklı hızlardaki gözlemcilere göre zaman farklı akıyor. Genel görelikte ise zaman kütle çekim kuvveti, uzay zamanı büküyor, zamanı değiştiriyor. Onun zamanı hızlı veya yavaş akmasına yol açıyor ve uzay zaman olmadan bükülemiyor.
Buradan hareketle zamanın değişmesinde iki faktörün; hareket ve kütle çekim kuvvetinin etkili olduğu anlaşılıyor.
Yani hareket eden bir insan için zaman farklı bir referans noktasına göre akmaya başlayacak ya da kara deliğin yakınındaki biri için kütle çekimi artacak ve dünyadaki bir insana göre farklı akacak.
Einstein’a göre, bir cisim ışık hızına yaklaştıkça zaman genleşiyor ve hareket eden bir insan için daha yavaş akıyor.
Peki, bu etkiyi günlük hayatımızda neden görmüyor, hissetmiyoruz?
Çünkü dünyadaki yavaş hızlarda hareketin zaman üzerindeki etkisi algılayamayacağımız kadar küçük.
1971 yılında yapılan bir deneyde hareketin zaman üzerindeki etkisi tam da bu fikir üzerinden kanıtlanmış.
2 atom saatinden biri bir yerde diğeri ise bir jet uçağının içinde olacak şekilde çalışmaya başladı. Deney tamamlandığında uçaktaki saat yerdekine göre saniyenin birkaç milyardan biri kadar yavaştı. Elbette ışık hızına göre çok düşük olmasına rağmen ortaya çıkan sonuç ışık hızıyla mukayese edilemez.
Yani hareket ve zaman (uzay) bir birinden ayrı düşünülemez.
Bir de kütle çekim kuvvetinin zamana etkisinden söz ediliyor. Newton’a göre, büyük olanın küçüğe etkisinin arttığı kütle çekimi.
Einstein ise bunun tam tersi farklı bir fikir ortay atıyor ve diyor ki; kütle çekim kuvveti ivmelenme ile aynı şey olduğunu iddia ettiği eşdeğerlik ilkesi. Kütle çekim oranının zamana etkisi ters etkiye sahip; çekim güçlüyken zaman daha yavaş akarken, çekim azaldıkça zaman daha hızlı akıyor.
196’de bir su kulesinin tepesine ve altına yerleştirilen çok duyarlı saatlerle denenmiş ve kulenin dibindeki saatin daha yavaş çalıştığı gözlenmiş.
Einstein ile birlikte gelen bu uzay zaman anlayışı evren ile ilgili düşüncelerde köklü değişikliklere neden oldu. Evrenin sonsuz değil sonu olan bir kavram olduğu ve zaman için de aynı şeylerin geçerliği olduğuydu. (SON)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.